Ekonomistlerin gözünden gelecek senaryoları -2-

GİRİŞ TARİHİ: 21.01.2023 GİRİŞ TARİHİ: 15:45 SON GÜNCELLEME: 24.01.2023 12:30
Resesyon ve enflasyon, 2023’te de küresel ekonomiyi meşgul edecek. Rusya-Ukrayna savaşı, jeopolitik riskler, enerji, gıda, tedarik zinciri krizleri, göç, iklim değişikliği ve Covid-19’un yeniden canlanması, 2023’ün öne çıkan risklerinden olacak. Enerjide kendi hikâyesini yazan ülkeler kazanacak. Enerji, altyapı, taşımacılık, depolama, lojistik, bilişim, veri analizi, e-ticaret, savunma sanayi, su, tarım ve gıda sektörü yatırımları cazibesini koruyacak. (İkinci Bölüm)

HÜLYA GENÇ SERTKAYA Ekonomistlere göre "resesyon ve enflasyon" konuları, 2023 yılında da küresel ekonomiyi meşgul etmeye devam edecek. Enerji arzına yönelik sorunlar, risk unsuru olarak kalmaya devam edecek. Enerjide kendi hikayesini yazan ülkeler kazanacak. Rusya-Ukrayna savaşının uzaması; küresel enerji, küresel gıda, küresel tedarik zinciri ve göç hareketine yönelik riskleri de beraberinde getirecek. Enflasyonu dizginlemek için uygulanan faiz oranlarındaki artışlar, finansal kırılganlıkları artıracak. Küresel ekonomik büyümedeki yavaşlama paralelinde küresel ticarette de büyüme hız kesecek.

"AVRUPA EN ZORLU SINAMALARINDAN GEÇİYOR"

Avrupa'nın son 45-50 yılın en zorlu sınamalarından geçtiğini vurgulayan Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği (YENADER) Başkanı Prof. Dr. Kerem Alkin, "Öyle bir sınama ki, hükümetleri hane halkına mı, yoksa sanayiye mi enerji versin, zorlu seçimlerle karşı karşıya bırakma olasılığı bile gündeme geldi. Bugün için, olumlu bir tablo olarak, kapsamlı bir enerji ve gıda krizi henüz ortalarda yok. Bununla birlikte, bugün Avrupa'nın tüm kanaat önderleri ve düşünce kuruluşları, sektör STK'ları tarafından gündeme getirilen başlıklar ve tartışmalar esasen ciddi bir kriz riskine işaret eden 2023 sonbaharı ve 2024 kışı için öne çıkarılıyor. Ülkeler, ya yükselen küresel emtia fiyatlarından maksimum düzeyde yararlanmak için, doğal kaynak milliyetçiliğini besleyecek tutumlara ya da küresel ve bölgesel ekonomi politik dengeler açısından doğal kaynak madenciliğini önemli bir 'koz' olarak kullanmaya yöneldi. Bu tablo, ülkeleri, başarabildikleri ölçüde, 'kendine yetebilme' noktasında yeni arayışlara, yeni hamlelere, yeni yatırımlara yoğunlaştırmakta. Türkiye, 2015'den bu yana, yaklaşmakta olan bu süreci fark ederek, 'kendi kendine yetebilme' noktasında pek çok hamleyi hayata geçirmiş durumda. 2018'den beri, çıkarılan onca zorluğa rağmen, doğal gazdan petrole, yenilenebilir enerji ve yeşil dönüşüm teknolojilerinden dijital dönüşüme, savunma endüstrisinden uzay teknolojilerine, kendi donanım ve yazılımı adına, kendi yolunu çiziyor, kendi hikayesini yazıyor. 2023'te hep birlikte derinleşmesine şahit olacağımız bu küresel tartışmalar, Türkiye'nin ana gündeminin nerelere odaklanması gerektiği hususunda gereken ipuçlarını sağlamakta" diye konuştu.

"YENİ ÜRETİM MODELİ ACİLEN GÜNDEME ALINMALI"

Prof. Dr. Alkin, enerji krizinin ekonomilere etkisine de değindi. Demir-çelik, plastik, kimya, çimento, makine ve cam gibi enerji yoğun sektörlerin içinde bulunulan küresel enerji krizi nedeniyle tarihi kararlar ile karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Alkin, açıklamalarına şöyle devam etti:

"Enerjiyi en yoğun kullanan sektörlerden daha düşük yoğunlukta enerjiyle üretim yapan sektörlere doğru, her sektörde üç önemli başlık öne çıkıyor. Birincisi sektörün veya o sektördeki üretim tesisinin, fabrikanın kendi enerjisini üretmeye yönelik modellemelere ve/veya teknolojilere yoğunlaşması. İkincisi, enerji verimliliğine yönelik ciddi projeler yürütülmesi. Burada yazılım ve donanım boyutunda önemli hamleler gerekiyor. Üçüncüsü ise yenilenebilir enerji teknolojilerine yoğunlaşılması. G7 ekonomileri ve E7 ekonomileri için 'en sıcak' gündem maddesi, enerjide 'kendine yetebilen' ve 'yeşil' odaklı enerji teknolojilerine, kapasitesine en hızlı ve en düşük maliyetle ulaşabilmek. Rusya-Ukrayna Savaşı, küresel enerji arz güvenliği ve küresel enerji maliyetlerine yönelik tartışmaları öyle bir boyuta taşımış durumda ki, enerji yoğun sektörlerden, enerjiye daha düşük oranda ihtiyaç duyan sektörlere doğru, devasal bir 'üretim modeli' değişikliğinin yeniden tasarlanması gerekmekte. Avrupa, 'fosil yakıtlara dayalı bir 'imalat sanayi modelinin sonunun geldiğini yoğun bir şekilde tartışmakta. Bu nedenle enerji verimliliğine yönelik yatırımlar, enerji verimliliğine yönelik yazılım ve donanımlar, enerji depolamasına yönelik teknolojiler, bunun yanı sıra, yenilenebilir enerji imkan ve kabiliyetleri, imalat sanayinin sürdürülebilirliğine yönelik yeni üretim modelinin acilen hükümetlerin ve özel sektörün gündemine alınması gerekmekte. Fosil yakıtlara dayalı enerji maliyetlerinin artması bir 'dezavantaj' değil, tersine şirketlerin ve kamunun 'enerji verimliliği' ve 'yenilenebilir enerjiye yoğunlaşması adına 'tarihi fırsat'."

"ENERJİ SEKTÖRÜNE YATIRIM ÇEKİCİ OLACAK"

Şimdi de ekonomistlerin 2023 yılında yatırım beklentilerine bir bakalım. TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Aktaş, 2023'te yatırımların genel anlamda küresel bazda hız keseceği düşüncesinde. Özellikle de doğrudan yabancı yatırımların zarar görmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu dile getiren Aktaş, "Olsa olsa gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru yabancı yatırımların portföy yatırımları (sıcak para yatırımı) olabilir. Küresel ve ulusal bazda teknoloji sektöründe meydana gelen düşüşten olumsuz etkilenebileceği beklenirken buna mukabil enerji yatırımları ile altyapı yatırımlarının ise artacağını söyleyebiliriz. 2022'de olduğu gibi 2023'te de özellikle yılın ilk yarısında, reel sektörlerin yatırım çeken sektörler olması beklenebilir" diye konuştu

İstanbul Topkapı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Berrin Ceylan Ataman da resesyon beklentisi içinde 2023'te küresel ve ulusal ekonomide yatırımın riskli hale geldiği görüşünde. Bununla birlikte işletme karlılığını en fazla tehdit eden enerji sektörüne yatırımın çekici olacağını dile getiren Ataman, şunları kaydetti:

"Özellikle yenilenebilir enerji, yeşil enerjiye geçiş, güneş ve rüzgar enerjisi gibi yeni alanlarda talebin artacağı öngörülebilir. E ticaret, tarım, gıda, su, internet altyapısı üzerine yatırımlar gündemde. Yenilikçi ve sürdürülebilir büyüme yaratacak yatırımlara ağırlık verilerek yeni istihdam alanları açılabilir. Ekonomik büyüme ve istihdam yaratma bağlamında Türkiye'nin hizmet sektöründe önü açık. Bankacılık, kentsel dönüşüm, sigortacılık, lojistik sistemler, geri dönüşüm, atık yönetimi, tedarik ve stoklama, eğitim alanlarına yatırım yeni istihdam yaratma potansiyeline sahip olabilir."

YATIRIMLARDA ÖZKAYNAK ORANI ARTACAK

Yatırım için uygun iklim olmadığına dikkat çeken Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat Saygılıoğlu, buna karşın Japonların "en iyi yatırım, kriz dönemlerinde yapılan yatırımdır" sözünün altını çizdi. Bu dönemde ihtiyaç duyulan, fırsat yaratacağı düşünülen bazı alanlarda yatırıma devam edileceğini vurgulayan Saygılıoğlu, yatırımların özellikle güneş ve rüzgar başta olmak üzere yenilenebilir enerji alanında devam edeceğini belirtti. Taşımacılık, depolama ve lojistik sektöründe yatırımların devam edeceğini vurgulayan Saygılıoğlu, tarım ve gıda sektörünün önemini koruyacağını, yatırım için cazip olacağını kaydetti.

Yatırımlarda öz kaynak oranlarının artacağına işaret eden Saygıloğlu, "Yeni yatırımlar, artık yüzde 15-20 özkaynak oranıyla yapılamayacak. Yüzde 30-40'ı bulacak. Özkaynak oranının artması, şirketlerin dış risklere karşı duyarlılığını azaltacak. Daha küçük ölçekli yatırımlar için destek mekanizmaları daha işlevsel kullanılabilecek" dedi.

BİLİŞİM, VERİ ANALİZİ YATIRIMLARI DA YOĞUNLAŞACAK

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Nejat Coşkun, küresel ve ulusal düzeyde gıda ve enerji arz güvenliğinin öncelikli alanlar olacağını vurgulayarak, "Gelişmiş ülkeler tedarik zincirlerinde aksamalara önlem olarak doğrudan yatırımlarda yakın coğrafyalara yöneliyor. İleri teknoloji içeren mikro işlemciler, batarya teknolojileri ve veri analizine dayalı hizmet sunumu dikkat çekiyor. Enerji arzında yatırımların kısa dönemli LNG depolama ve aktarma, nükleer santrallerin yenilenmesi, orta ve uzun vadede doğal gaz boru hatları ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dönük yatırımların artması bekleniyor. Türkiye'de gıda, enerji, bilişim, veri analizi, savunma sanayi ve lojistik sektörü yatırımların yoğunlaştığı alanlar olarak öne çıkabilir" dedi.

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Şeker, 2023'te ve gelecek yıllarda artan bir ivmeyle düşük karbonlu yatırımların daha da öne çıkacağını vurguladı. İklim krizinin etkilerinin giderek her alanda hissedilmesinin kamu ve özel sektör girişimlerinin bu yönde adımlar atmasını hızlandıracağını dile getiren Şeker, "Teknolojinin bir girdi olarak iklim kriziyle de mücadele edebilecek formda her sektörde kendini hissettireceğini ve yatırımların niteliğini etkileyeceğini düşünüyorum" dedi.

OSTİM Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Yülek ise, 2023'te teknolojinin gündeminde yazılım, yapay zeka ve robotik teknolojileri, dijital oyun yazılımları, blokzincir, yenilenebilir enerji, elektrikli araç, savunma, uzay ve havacılık teknolojilerinin olacağını kaydetti.

"TÜRKİYE EN BÜYÜK 10 EKONOMİ ARASINA GİRMELİ"

Cumhuriyetin 100 yılı olan 2023'te Türkiye'nin ikinci yüzyılı, en çok konuşulacak gündem maddelerinden olacak. Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova'ya göre Türkiye'nin ikinci yüzyılında yabancı yatırımcıları çekecek projelere, start-up ekosistemini ülkeye çekecek yatırımlara destek verilmeli. Tarım konusunda atılacak çok adım olduğunun altını çizen Arzova, "Enerji bağımlılığı azalmış bir Türkiye, çok daha güçlü olacak. Yenilenebilir enerji konusunda da yeni desteklerle konut çatılarında güneş enerjisi panelleri konulması konusu ön plana çıkarılmalı. Savunma sanayindeki hamleler artarak devam etmeli" dedi.

OSTİM Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Yülek, Türk ekonomisinin ikinci yüzyılının sanayi, ihracat ve teknoloji ağırlıklı olması gerektiğini belirterek, Türkiye'nin en büyük 10 ekonomisi arasına girmesi gerektiğini vurguladı. Yülek, Türkiye'nin ikinci yüzyılı için beklentilerini şöyle sıraladı:

"İhracatın içinde yüksek teknolojili malların oranını yüzde 3'lerden yüzde 25'lere çıkmalı. Sosyal refah ve sosyal barış korunmalı. Eğitim kalitesi yükselmeli. Kamu sektörünün karar alma ve uygulama kapasitesi yükselmeli. Milli aidiyet ile birlikte dünya vatandaşlığı bilinci gelişmeli. Bölgeler arası kalkınma farkları azaltılmalı. Yenilenebilir ve nükleer enerji yatırımları artırılmalı. Yazılım sektöründe dünyanın ilk 10'una girilmeli."

"GÜVEN UNSURU YERLEŞMELİ"

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Şeker''e göre Türkiye ekonomisinin ikinci yüzyılında, ekonomi kurumların bağımsızlığı, rasyonelliği ve istikrarlı bir yapı içerisinde ekonomi yönetiminin sürdürülmesi her zamankinden daha önemli olacak. Üretim odaklı politikaların desteklenmesi, teşvik politikalarının sektörel ve bölgesel düzeyde etkin bir şekilde uygulanması, kamu kaynaklarının verimli kullanılması, teknolojinin her alanda yakalanılması ve teknoloji üretilmesi gerektiğini vurgulayan Şeker, "Türkiye, sadece büyük bir üretim üssü halinde düşük işçi maliyetleriyle öne çıkan bir ülke değil, teknoloji odaklı hamleler yapan, yüksek teknoloji içeren sektörlerinin payının arttığı bir ülke olmalı. Tüm bunların hayata geçirilebilmesi için ekonomiye, ekonomi kurumlarına ve piyasalara güven unsurunun yerleşmesi kaçınılmaz. Türkiye ekonomisinin ikinci yüzyılda hedeflerine ulaşabilmesi, sadece ekonomi değil, adalet, eğitim ve demokrasi gibi birçok alanda yaşanması gereken reformlarla da doğrudan ilişkilidir" diye konuştu.

YENADER Başkanı Prof. Dr. Kerem Alkin, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik bir güç olarak, küresel düzeydeki yükselişini ahenkli bir yönetim ve daha da geliştirilecek altyapı ile sürdürmesinin, küresel ekonomi-politik yapının insanoğlu adına daha somut çözümler üretebilme kapasitesine yapılacak "sürdürülebilir katkı" açısından kritik önemde olduğunu vurguladı. Bu nedenle, Türkiye Yüzyılı'nı Türkiye'nin her köşesinde, her noktasında "sürdürülebilir kalkınma" yüzyılına dönüştürüleceğini dile getirdi.

"En önemli risk Rusya-Ukrayna savaşı"

Prof. Dr. Murat ÇETİNKAYA / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi

Risklerin krize dönüştüğü bir yılı geride bırakıyoruz. Ukrayna-Rusya savaşı gibi jeopolitik gelişmeler, Rusya'nın gaz tedarikine ilişkin politikasının Avrupa'daki üretimi ne ölçüde baskılayacağı ve Çin'de yeniden tırmanan salgının arz tarafındaki etkiler, küresel ekonominin seyrini belirleyecek. Merkez bankalarının enflasyonu kontrol etmeye çalışan sıkı para politikası tercihleri, küresel resesyon riskini artıracak. Küresel bazda 2023'te de yüksek enflasyon ve düşük büyüme devam edecek. Ülkemiz açısından da hem küresel riskler hem de iç piyasadaki gelişmeler, 2023'e zorlu koşullarda adım atacağımızı gösteriyor. Büyümenin en önemli katalizleri olan dış talepteki azalmayla ihracat hacminde düşüş ortaya çıkması muhtemel. En önemli ticaret partnerimiz Euro bölgesindeki resesyon kaygıları, ihracat potansiyelini olumsuz etkileyecek. İç talebin büyümeye katkısı kısıtlı olacak. Düşük bir büyüme rakamı beklenebilir. Dünyada 2023'te en önemli risk, Rusya-Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan tedarik zincirinde bozulmalar ve enerji fiyatlarındaki yukarı yönlü artışlar olacak. Çin'de emlak sektörü krizinin yerel bankacılık sektörüne sıçrayıp sıçramaması da küresel risklerin başında geliyor. Ülkemizde ise en önemli risk, önümüzdeki dönemde ikiz açık tarafında ortaya çıkacak gibi görünüyor. Yılın ilk yarısında özellikle dış talepteki daralma, büyüme dinamiklerini aşağıya çekeceğinden istihdam piyasasını olumsuz yönde etkileyecektir.

"2023, krizlerle ve politikalarla yüzleşme yılı olsun"

Prof. Dr. Bülent GÜLÇUBUK / Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi

Dünya Gıda Programı'na (WFP) göre 2022 yılı, benzeri görülmemiş bir açlık yılı oldu. 828 milyon kadar insan, her gece yatağa aç giriyor. 2021'de 2.3 milyar olan gıda güvensizliği ile karşı karşıya olan nüfus, 350 milyon daha arttı. Yani dünya büyürken gıdaya erişemeyenlerin nüfusu artıyor. Tüm dünyada ihtiyaçlar tavan yaparken, kaynaklar çok azaldı. WFP'ye göre 2022'de gıda yardımının 160 milyon kişiye ulaşması için 22.2 milyar ABD dolarına ihtiyacı var. Ancak küresel ekonominin Covıd-19 salgını ile sarsılmasıyla, ihtiyaçlar ve finansman arasındaki uçurum her zamankinden daha büyük ve tarımsal üretim maliyeti, değişkenlikler içinde hep artıyor. Türkiye'de de ne yazık ki benzer bir durumdan söz edilebilir. Bu gelişmeler ışığında çok belirsiz bir 2023 yılına girildi. Bir yanda Rusya-Ukrayna savaşı, bir tarafta Çin'in stok baskısı, diğer yandan enerji ve girdi maliyetlerindeki artışlar ve belirsizlikler, tarım ve gıda açısından zor bir yılın habercisi olarak görülüyor. Dünyayı bu süreçte en çok etkileyecek olan gıda fiyatları. Fakat dört-beş aydır bu konuda bir stabilite var. Eğer dünyada stoklar, maliyet baskıları kontrol altına alınabilirse gıda enflasyonu yaşayan ülkeler biraz nefes alabilir. Petrol ve enerji maliyetleri gıda üzerinde kendisini biraz daha sert hissettirebilir. Bu durumda petrol üreticisi ülkeler kazançlı çıkabilecekken dünyada büyük bir nüfus, gıda enflasyonu ve gıdaya erişim sorunu yaşayabilir. Bu nedenle tüm dünyanın 'nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz, ne yapmamalıyız' konusunda yüzleşmesi gerekiyor. Buğday fiyatlarında düşme yaşanabilir, ama protein kaynaklı ürünlerde bunu beklemek, pek gerçekçi olmayacak. Gelinen noktada her ülke, ciddi risk yönetim planlarını farklı senaryolarla hemen devreye koymalı.

"Merkez bankaları faiz indirimleri için acele etmeyecek"

Eral KARAYAZICI / Inveo Portföy Fon Yönetim Müdürü

2023 ortasından itibaren dünya genelinde ekonomilerin yeniden büyüme patikasına döneceğini ve enflasyonun yıl boyu gerileyeceğini düşünüyorum. 2023-2025 döneminde ekonomiler canlanırken merkez bankalarının (enflasyon düştüğü için) faiz indirdiği bir tablo ile karşılaşmamız kuvvetle muhtemel. Ekonomiler büyürken faizlerin düşmesi canlanmayı hızlandıracak. Şüphe yok ki merkez bankaları, faiz indirimleri için acele etmeyecek. Hatta 2023 ilk çeyrekte, faiz oranlarını bir miktar daha yükselttiklerine şahit olacağız. Yüksek olasılıkla faiz indirim döngüsü 2023 sonunda başlayacak. Global enflasyonun bazı tortuları kalacaksa da cari rekor seviyelerden uzaklaşıp önümüzdeki iki yıl içinde normale yakınsayacağını düşünüyorum. 2023 ortasından itibaren iki-üç yıl süre ile dünya genelinde ekonomik aktivitenin güç kazanacağı ve merkez bankalarının buna faiz düşürerek eşlik edeceği bir döneme yelken açacağız. 2022 son çeyrekte hem borsa endekslerinin hem değerli metallerin rotayı yukarı çevirmesi, bu beklentiden kaynaklanıyor. Bu tür en kötüden iyiye yönelim parkurları, dört-beş yılda bir yaşanıyor ve finansal piyasalarda en güçlü performanslar bu kesitlerde gerçekleşiyor. 2023 bütününde küresel borsa endekslerinde yüzde 50-70, platin liderliğinde değerli metallerde yüzde 30 kadar bir değer bir artışı ile karşılaşmamız muhtemel. Ancak bu BIST'e ne kadar yansır derseniz güçlü kuşkularım var. 2022'ye benzer bir performansın 2023'te yinelemesi bence güç.

"Küresel enflasyonun düşüşe geçmesini bekliyoruz"

Ayşe ÖZDEN / A&T Bank Baş Ekonomisti

2023'te en yüksek seviyelerine ulaşan enflasyonun artık ABD ekonomisi başta olmak üzere düşüşe geçmesini bekliyoruz. Ekonomik aktivite tarafında ise; ABD ekonomisinde önümüzdeki altı ayda özel sektördeki direnç ve enflasyondaki düşüşle birlikte resesyon riskinin düşük olduğunu düşünüyoruz. FED ise önümüzdeki senenin ilk çeyreğinde faiz artırımlarını sonlandırdıktan sonra 2024'ün başında faiz indirimlerine kademeli bir şekilde başlayabilir. Avrupa ekonomilerinde ise enerji krizi, parasal sıkılaştırmanın ekonomik ve finansal sisteme etkileri ile birlikte enflasyon temel endişe kaynağı olmaya devam edecek. Avrupa Merkez Bankası'nın enflasyonda ikna edici bir düşüş görene kadar faiz artırımlarına devam edeceğini, 2023 Nisan gibi faiz artırımlarına son vereceğini tahmin ediyoruz. Çin'de 'sıfır-Covid' politikası kapsamında uygulanan kısıtlamaların kademeli olarak kaldırılmaya başlamasıyla 2023'te ekonomik aktivitedeki ivme kaybının son bulmasını, bunun da emtia fiyatlarına ve küresel ticarete olumlu yansımasını bekliyoruz.

Türkiye ekonomisinin 2022 yılını yüzde 5 büyümeyle kapatmasını bekliyoruz. 2023'te ise mali genişleme politikalarına ek olarak iç talep ve kredi kanallarının canlandırılmasıyla birlikte ihracatta beklediğimiz yavaşlama nedeniyle büyümenin yüzde 3 seviyelerinde olacağını tahmin ediyoruz. 2023'te enflasyondaki gerilemenin kademeli olarak devam edeceğini düşünüyoruz. 2023 yılsonu enflasyon tahminimizi yüzde 42 olarak koruyoruz. Politika faizini yüzde 9 seviyesine indiren TCMB'nin, 2023'te tek haneli rakamlara gerileyen fonlama faizinin hem reel hem de finansal piyasalar üzerindeki etkilerini bir süre gözlemleyeceğini düşünüyoruz. Ayrıca TL'deki değer kaybı eğilimini de önlemek adına kredi büyümesinin makro göstergelerdeki risklerin birikimli etkilerini dikkate alarak makroihtiyati tedbirlerle ilgili sektörlerde yoğunlaştırılmasına çalışıldığı politika duruşunun devam edeceğini düşünüyoruz.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.