Başta yapay zeka olmak üzere yeni teknolojilerin baskısı finansal teknolojinin 2025 gündemini şekillendiriyor. Finteklerin yöneticileri 2025 gündemlerini anlattı. Teknolojideki hızlı değişime işaret eden konuşmacılar, bunun fırsatlar da yarattığını vurguladılar…
YENİ Nesil Girişimcilik Zirvesi'nin ikinci paneli Para Dergisi yazarı Doç. Dr. Ali Efe İralı'nın moderatörlüğünde gerçekleşti. "Finteklerin 2025 Günemi" ana temasıyla düzenlenen panele konuşmacı olarak Sipay CPO'su Burak Sargut, Onlayer Kurucu Ortağı ve CEO'su Kıvanç Harputlu ve Lidio CCO'su Sedat Dönmezer katıldı.
Panelde ilk sözü alan Sipay CPO'su Burak Sargut, teknolojinin değişim hızı doğrultusunda artan rekabet ve fırsatlara işaret ederek, "2024 mevcut konjonktür nedeniyle zorlu bir süreç. Bu sadece Türkiye'de değil, dünyada da böyle. Bu dönemlerde fayda sağlamak önemli. Biz bu dönemi yatırım fırsatı olarak gördük. Böylece hızlı bir büyüme grafiği elde ettik" dedi. Bu yıl ilk çeyrekte Türkiye'nin en hızlı büyüyen fintek şirketi olduklarını ve geçen yıl itibarıyla açık bankacılık lisansı alan ilk elektronik para kuruluşu olduklarını söyleyen Sargut, "Sipay olarak bireysel kullanıcılara yönelik olarak sunduğumuz dijital cüzdan ve ön ödemeli kart ürünlerimizin altyapısını aslında işletmelere de sunuyoruz ve bu sayede işletmelerin kendi markalarıyla kendi müşterilerine çözümlerle gitmesini mümkün olduğunca sağlamaya çalışıyoruz" diye konuştu.
Şu anda finansal teknolojiler alanındaki önemli gündem maddelerinden biri çeklerin dijitalleşmesi. Burak Sargut, dijital dönüşümün geri dönülmez bir şekilde hayatımızın parçası olduğunu vurgulayarak, "Bu dönüşüm finansal hizmetler sektörünün işleyiş biçimini inanılmaz derecede değiştirmiş durumda. Dolayısıyla bizce çekin dijitalleşmesi sadece şirketler için değil, tüm sektör açısından da oldukça önemli ve bunun sağladığı en önemli şey aslında kolaylık. Buna ek olarak her türlü ödeme yönteminin dijitalleşmesi süreçlerin şeffaflığını ve daha iyi finansal planlama yapılmasını sağlıyor" dedi.
SİBER GÜVENLİK VE YAPAY ZEKA
Panelin diğer konuşmacısı Onlayer Kurucu Ortağı ve CEO'su Kıvanç Harputlu ise Onlayer'ın sanal POS, dijital cüzdan, alışveriş kredisi ya da bankalar arası hesap transferleri gibi banka ve ödeme kuruluşlarının üye işyerlerine sunduğu ödeme sistemlerinin risk yönetimini sağladığını aktardı. Harputlu, "Yani üye işyeri risk yönetimi tarafında uçtan uca bir çözüm sunuyoruz. Aslında risklerini minimize etmesi için dolandırıcılık, siber güvenlik ve veri sızıntısı gibi noktalarda kendisini iyileştirilmesi iyileştirmesini, uyumlu kalabilmesini sağlıyor, tüm bunları yaparken de mevcut portföyünde ya da yeni kabul ettiği portföyünde rekabeti, fırsatları görebildiği ve üye işyeri bazlı ciro artışı ve karlılığı arttırıcı aksiyonlar alabildiği bir noktaya getiriyoruz" dedi. 2024'te yurtdışında hizmet verdiği ülke sayısını 10'a çıkarak şirket, bu rakamı 2025'te 25'e çıkarmak istiyor. Harputlu, yakın zamanda duyurusunu yapacakları bir iş ortaklığı anlaşmasıyla beraber Orta Doğu, Afrika, Asya Pasifik ve Avustralya'da 59 ülkeye servis verebilir hale geleceklerini söyledi.
Siber güvenlik tarafındaki en önemli gündem maddesi yapay zeka. Kıvanç Harputlu, yapay zekanın riskini konuşmaya başlamadan önce temelindeki konuya inmek gerektiğini söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Aslında her şey veriyle alakalı ve verilerle anlamlı hale geliyor. Verilere göre şirketler açıyor, ticari yapılar kuruyor, satışlarımızı artırıyor, operasyonlarımızı iyileştiriyoruz. Dolayısıyla günün sonunda en önemli konu, bu verilerin sızmasını önlemek. Çünkü sızdığı zaman, bu veri artık sadece senin olmuyor, başkalarının da makine öğrenmesine sokabileceği bir noktaya geliyor. Buradaki risklerimiz katlanarak artıyor. Yapay zekanın gelişimiyle beraber bu veri sızıntılarını engelleyemediğimiz sürece bununla ilgili tedbirler ve önlemler almamız da bir o kadar güç olacak."
Hackerların yüzde 98'inin motivasyonunu finansal veriye erişmek olduğunu geri kalan kişisel veriler, alışveriş bilgileri gibi verilerin hepsine aslında dolaylı olarak ihtiyaç duyulduğunu anlatan Harputlu, "Günün sonunda amaç hep finansal veriye ulaşmak çünkü finansal veri çok hızlı paraya dönüştürülebiliyor. Ama buradaki sıkıntı finans sektörü değil. Zaten yıllardır sektör bu saldırılara alışık. Hackerler küçük balıkları nasıl yakalarım, nasıl veriyi dolaylı olarak elde ederim peşinde" diye konuştu. Harputlu sözlerine şöyle devam etti: "Dolayısıyla küçük işletmeler hackerların asıl gözdesi oluyor çünkü buradan topladıkları verilerle yine finansal veriye ulaşma amaçlı olarak farklı atak tipleri geliştiriyorlar. Dolayısıyla aslında konumuz şuna geliyor, bu zincirin en zayıf halka kadar güçlüyüz, o nedenle bir bankanın ödeme kuruluşunun kendi güvenliğini denetlediği kadar tedarikçilerinin, üye iş yerlerinin ve müşterilerin güvenliğini de denetlemesi gerekiyor. Bugün gördüğümüz veri sızıntıları yapay zekayla birlikte çok daha fazla da artacak. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, ki KOBİ ölçeğindeki firmaların yüzde 98'inin hacklenme sebebi henüz saldırıya uğramaması. Bu otomatik bir yapıda bir yapay zeka tarafından akıllıca bir şekilde yönetildiği takdirde sektörde çok ciddi bir risk oluşturacak."
DÜNYAYA AÇILMAK
Panelin diğer konuşmacısı Lidio CCO'su Sedat Dönmezer oldu. Lidio dört yıl önce kuruldu ama uzun bir lisanslama süreci yaşadı ve ancak son iki yıldır aktif olarak operasyonlarını yürütüyor. Sözlerine dünyaca ünlü pazarlama gurusu Philip Kotler'in 93 yaşında hala devam eden tutkusuna gönderme yaparak başlayan Sedat Dönmezer, bu uzun lisanslama sürecini sağlıklı bir şekilde atlatmalarında merkezinde tutku olan şirket kültürünün katkısını vurguladı.
Dönmezer, "Lidio iki sene önce lisans aldı ama sektörde 13 yıllık deneyimi ve bilgi birikimi olan Mobilexpress'in üzerine inşa edilmiş bir şirket. Türkiye'nin dev perakende şirketleriyle yaptığımız işbirlikleri hem teknolojik altyapı hem regülasyon tarafında bize önemli deneyimler kazandırdı" dedi. Lidio geçen nisan ayında dünyanın dördüncü, Avrupa'nın en büyük ödeme kuruluşu Worldline ile işbirliğine gitti. Dönmezer, "Türkiye pazarından yurtdışına açılma vizyonu olan, Avrupa'nın herhangi bir yerinde ticaret yapmak isteyen her ölçekteki firmaya aslında oradaki yerel pazarın rekabet avantajıyla ticaret yapmak imkanı sağladık" diye anlattı bu işbirliğinin önemini.
Finansal teknolojinin gözde dikeyleri
Fintek dünyasında 2025'te ön plana çıkacak alanları ve bu alandaki fırsatları sektörün girişimcileri anlattı. Panelde, son 20 yılda Türkiye sermaye piyasalarında yaklaşık 25 milyar liraya yakın menkul kıymetleştirme olduğu, bunun büyük kısmının da son birkaç yılda ortaya çıktığı vurgulandı…
12. Yeni Nesil Girişimcilik Zirvesi'nin son oturumu "Finteklerin Gözde Dikeyleri" temasıyla gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Para Dergisi Yazarı Eyyüp Karagüllü'nün üstlendiği panelin konuşmacıları menkul kıymetleştirme platformu TeamSec'in Yönetim Kurulu Üyesi Serkan Çelik ile uluslararası para transferi şirketi UPT'nin Genel Müdürü Murat Kastan oldu.
TeamSec'in Yönetim Kurulu Üyesi Serkan Çelik, Türkiye sermaye piyasaları için yeni sayılabilecek bir enstrüman olan menkul kıymetleştirme alanındaki trendleri paylaştı. Nakit olmayan herhangi bir varlığın, şirketlerin ya da finans kuruluşlarının işletme sermayesi ihtiyaçlarını karşılayabileceği şekilde nakit sağlayacak bir enstrümana dönüştürülmesi işlemi olan menkul kıymetleştirme, Türkiye'de bugüne kadar çok yaygın kullanılan bir finansal araç değildi. Panelde "Türkiye'de neden yaygın değildi?" sorusunu cevaplayan Serkan Çelik, "Açıkçası bu Türk sermaye piyasalarının derinliği ve ihtiyaçlarıyla alakalı bir durum. Ama günümüzün gelişen teknolojileri, hızlanan ekonomisi ve artan işletme sermayesi ihtiyacıyla beraber bu konu popüler hale geldi" diye konuştu.
Menkul kıymetleştirmede birkaç taraf var. Menkul kıymetleştirilecek varlığın sahibi olan kurum, bunun menkul kıymetleştirmesine aracı olacak bir finansal kuruluş ve bu varlık menkul kıymetleştirildikten sonra sermaye piyasalarında yatırım yapacak bir yatırımcı. Çelik, "Bir de bu menkul kıymetlerin her birinin kalitesini, değerini, güvenilirliğini ölçecek, tahsilat ve ödeme kabiliyetlerini değerlendirecek, üç tarafa da eş zamanlı olarak paylaşabilecek bir platforma ihtiyaç vardı. Temsec olarak yaptığımız bu ihtiyacı karşılamak. Tüm tarafların menkul kıymetleştirme sürecini en başından sonuna kadar yönetebilecekleri platformu sağlıyoruz" dedi. Bunu yaparken de dünyada ilk kez yapay zeka tabanlı bir platform kullandıklarını aktaran Çelik, "Buradaki amacımız menkul kıymetleştirmeye konu olan alacakların kalitesinin otomatik ve güvenilir biçimde test edilmesi ve menkul kıymetin kredi reytinginin yukarı çıkarılmasını sağlamak" dedi.
Son 20 yılda Türkiye sermaye piyasalarında yaklaşık 25 milyar liraya yakın menkul kıymetleştirme oldu. Bu büyük hacimler son birkaç yılda ortaya çıktı ve neredeyse tamamı finans sektöründen geldi. Serkan Çelik, "Geçen seneden itibaren ciddi miktarlarda işleme aracılık etmeye başladık. İlk başladığımızda bankaların kredi alacakları ağırlıklıydı. Şimdi operasyon ticari kurumların kendi ticari alacaklarının menkul kıymetleştirilmesine doğru genişledi ki bu da kurumların işletme sermayesi ihtiyaçlarını karşılamasını, işlerini sağlıklı ve sürdürülebilir bir finansman yöntemiyle büyütmelerini sağlayacak ciddi bir destek sunuyor, vadeli satış yapan ticari işletmelerin, vadeli satışlarından kaynaklanan alacaklarının bir sonraki işlerinin finansmanını sağlamasına imkan veriyor" diye konuştu.
Şu anda bankacılık sektörü dışında yaptıkları işlemlerin genelde büyük şirketlerin ticari alacaklarının menkul kıymetleştirmesi şeklinde olduğunu söyleyen Çelik, Türkiye'de başlamış olsalar da aslında Ortadoğu'nun da bu alandaki ilk şirketi olduklarını vurgulayarak, "Başta BAE ve Suudi Arabistan olmak üzere orada çok büyük bir pazar var. Bugüne kadar 400 milyon dolarlık menkul kıymetleştirme hizmeti verdik. Şimdi yaptığımız çalışmalarla çok kısa bir süre içinde bu rakamı birkaç milyar dolar seviyesine çıkarma imkanına sahibiz. Hem de Türkiye'den çıkan bir teknolojiyi de ihraç etmek istiyoruz" dedi.
BİR MİLYAR KİŞİYE HİZMET VERİLİYOR
Panelin diğer konuşmacısı UPT Genel Müdürü Murat Kastan ise uluslararası para transferi alanındaki yeni gelişmeleri paylaştı. Uluslararası para transferi işinin pandemiyle çok hızlı evrildiğini anlatan Kastan, "Para transferi bir göndericinin bir alıcıya para göndermesi ama aynı zamanda sınır ötesi bir ödeme. Az gelişmiş ülkelerdeki insanlar iş bulmak için gelişmiş ülkelere gidiyor ve oradan ailelerine para gönderiyor. Kendi ülkesi dışında yaşayan Dünya Bankası'na göre 200 milyon kişi var, aileleriyle beraber 1 milyar kişi bu hizmeti kullanıyor" diyerek sözlerine başladı. Türkiye'nin ne gönderici ne de alıcı bir ülke olduğunu, niş bir tarafta durduğunu anlatan Kastan, "Hem göndericiyiz çünkü gerek Türk devletleri gerek başka ülkelerden insanlar ülkemizde çalışıyor. Diğer taraftan alıcıyız çünkü Avrupa'da yaşayan 4-4,5 milyonluk bir Türk topluluğu var. Ama bunun değiştiğini görüyoruz çünkü insanlar zaman ve mekandan bağımsız çalışıyor, farklı ülkelerdeki şirketlere iş yapıyor, ürün satıyor. Bu da yurtdışından ödeme alma ihtiyacını doğuruyor" dedi.
UPT'nin henüz 2010'da Ödeme Sistemleri Kanunu ortada yokken Aktifbank içinde bir birim olarak kurulmuştu. Kanun sonrasında lisansı alan ilk ödeme kuruluşu olarak ayrı bir şirket haline geldi. Bugün UPT'nin para transferi sisteminin Türkiye'deki 7 bin noktanın dışında 14 ülkede daha kullanıldığını söyleyen Kastan, "UPT ve mobil uygulamamız ile 176 ülkede isme para gönderilebiliyor; 100'den fazla ülkeye yerel para cinsinden banka hesaplarına 7/24 para aktarabiliyoruz. Aynı şekilde banka kartlarına gönderim yapabiliyor. Asya ve Afrika'da çok popüler olan mobil cüzdanlara gönderim konusunda hizmet veriyoruz. Bu hizmeti de dünya genelinde 190'dan fazla ödeme kuruluşuna sunuyoruz. UPT'nin hem hacim hem de gelir olarak yüzde 5'inden fazlası hiç Türkiye ile ilgisi olmayan işlemlerden oluşuyor. Bu işlemleri tek tek ülkeler arası bir koridor olarak düşünürsek şu anda 300 koridorda hizmet veriyoruz" dedi.
ŞİRKETLER DE KULLANABİLECEK
Pandemi sonrası birçok şirket fiziksel olarak sunduğu hizmetleri dijital hale getirdi. Buradan hareketle UPT olarak dijital uygulaması UPTION'ı geliştirirken para transferi uygulamasının ötesine geçip kullanıcıların tüm finansal ihtiyaçlarını çözecekleri bir platform haline getirmek istemişler. Kastan, "UPTION kullanıcısı üç döviz cinsinden hesap açabiliyor. Ayrıca Avrupa hesabı açabiliyor. Şimdi kişiler kullanıyor ama yakında şirketler de kullanabilecek. Örneğin bir yazılımcı Avrupa'daki bir şirkete freelance hizmet veriyor. Ödemesini geleneksel yolla aldığında ayda en az yüzde 5 ek maliyete katlanması gerekiyor. Ama bizim çözümümüzle Avrupa'daki bir bankada hesap açmasına gerek kalmadan 'Avrupa'daki IBAN'ım budur' deyip o hesaba ödeme alabiliyor. Bunu da sadece 3 euro ile yapabiliyor. Buna yakında ABD hesabı da eklenecek" diye konuştu.
UPTION ile iki yıl içinde 750 bin müşteriye ulaşmışlar ve 2,9 milyon adet para transferi gerçekleştirmişler. Kastan, "Bu, bir önceki yıla göre iki kattan daha fazla bir büyüme demek… 2.3 milyon adet de kart işlemi gerçekleştirdik, bu da bir önceki yılın aynı dönemine göre 2,5 katlık bir büyümeye tekabül ediyor" dedi.
Son olarak mobil cüzdan konusuna değinen Kastan, bazı ülkelerin coğrafyasından kaynaklı olarak bankacılık sisteminin çok yaygın olmaması nedeniyle mobil cüzdanların çok geliştiğini aktararak, UPT olarak dünyadaki birçok operatörün cüzdanlarına para gönderilebilecek bir uygulama geliştirdiklerini söyledi. "Mobil cüzdanların gelişimin hızlı olacağını düşünüyoruz. Artık yurtdışına gittiğinizde herhangi bir karta ihtiyaç duymadan alışveriş yapabileceğiz. QR kodlar dünya genelinde standart hale geliyor. Merkez Bankalarının dijital paraları şu anda sadece fikir ve çalışma olarak gündemde ama önümüzdeki dönemde hızlı bir şekilde hayata geçecek, bu da ödemeler dünyasını hem daha da hızlandıracak hem de sınırları ortadan kaldıracak" diye konuştu.
Paranın ve bankanın Geleceği
Singapur ve Hong Kong'ta Mox ve Trust bankalarını kuran ve dünya genelinde birçok fintek'in de yatırımcısı olan Deniz Güven, finans sektörünün geleceğini şekillendirecek trendleri aktardı. Güven, "Türkiye'nin önümüzdeki dönemde yatırımcıların ilgi odağı olacağını düşünüyorum" dedi…
TÜRKİYE'DE uzun yıllar finans sektöründe farklı bankalardan görev yaptıktan sonra Singapur'da Standard Chartered Bank'ın 32 ülkeden sorumlu yöneticiliğini üstlenen ardından da Singapur ve Hong Kong'ta Mox ve Trust dijital bankalarını kuran Deniz Güven, aynı zamanda dünya çapında birçok fintek'in de yatırımcısı. Bu tecrübeyle önümüzdeki dönemde finans ve bankacılık alanında üç ana trendin ön plana çıkacağı öngörüsünü paylaşan Güven, bunlardan ilkinin "operasyonel modeller" olduğunu düşünüyor.
2018'de Mox'un kuruluş döneminde Güven'in görev yaptığı Standard Chartered Bank, yıllık 2 milyar dolardan fazla kar eden bir bankaymış. O dönemde ülkede yeni bankacılık lisansları verilmeye başlanmış. "Biz de kendimize şu iki soruyu sorduk. İlki 'kendimizi yeni lisanslarla kurulacak bankalara karşı nasıl savunabiliriz, yani bir defans stratejisi. İkincisi de sahip olduğumuzu operasyonel modelle bir saldırı moduna geçebilir miyiz? Yeni müşteri kazanıp, farklı ürünlerinizi satabilir miyiz?" diye anlatan Güven, "Aslında yatırım yaptığım veya parçası olduğum tüm şirketlerde altı ayda bir bu soruları kendime sorarım. Birinin cevabı eğer 'hayır' ise zaten operasyonel modelinizi tekrar düşünmeniz ve tasarlamanız hatta bununla ilgili yeni yatırımlar yapmanızda da büyük fayda var. O dönem bizim cevaplarımız da 2 üzerinden 1.5'e yakın hayır şeklindeydi. O nedenle yeni bir operasyonel model geliştirmeye karar verdik. Yani yeni bir dijital banka kurmak yerine yeni bir operasyonel modern kurmanın her şeyi çözeceğine inandık" dedi.
Bu bakış açısıyla 2018'de Mox Bank'ı kurarken gömülü finans odağında bir operasyonel model geliştirdiklerini anlatan Güven, "Hong Kong Telecom ve trip.com şirketlerini bankanın ortağı haline getirdik. Amacımız sadece yatırım almak değil bunun ötesinde çok ciddi anlamda müşteri kazanımı yapabilmek, ürünleri birbirine gömülü bir şekilde çalıştırabilmekti. Bunun da çok başarılı olduğunu gördük" diye konuştu. Güven, paranın, bankanın, finansal kurumların geleceğinde bu tarz işbirliklerinin öne çıkacağını söylüyor. Güven, "Sıfırdan kurulan fintek veya dijital bankalar arasında belki binde bir, çok başarılı modellere rastlıyoruz ama önümüzdeki dönemde bu şirketleri büyütecek olan şey, müşteri tabanları ve müşteri sayıları çok yüksek olan farklı kurumlarla işbirlikleri geliştirmek. Bu şirketlerin ki buna dağıtım kanalı diyoruz, üzerinde çalıştırılabilecek farklı finansal servisler, ürünler ya da servise dönüşmüş görünmez başka şeyler" şeklinde konuştu.
Güven'e göre diğer ana trend ise sınırları olmayan ekonomi. Güven, "sınırları olmayan ekonomi" ile kastının, bir kişinin dünyanın farklı ülkelerinde sahip olduğu tüm varlıkların veya borçların tek bir yerde, düzgün bir şekilde gösterebilmesi olduğunu anlatıyor: "Sınırları olmayan ekonomi denildiğinde sadece paranın bir yerden bir yere rahat yol alabilmesi akla geliyor ama artık paranın yapısı değişmeye başladı. Özel bankacılık müşterileri artık paralarını veya varlıklarını daha farklı yönetebilmek istiyor. Örneğin Dubai'de yaşayan bir insanın Hong Kong'taki değerli bulduğu bir varlığı satın alabilmesini sağlamak, ama bu varlıkla aynı zamanda ABD veya Türkiye'deki hisselerini veya İngiltere'deki değerli madenlerini tek bir varlık yapısı altında ve paraya hızlı bir şekilde dönüştürülebilir hale getirebilmek günümüzün en büyük ihtiyaçlarından biri haline geldi." Deniz Güven'e göre bu noktada aslında paranın da geleceğiyle ilgili çok büyük farklılıklar olacak. Güven, "Bu konuda hem bu bölgede hem de dünyanın farklı yerlerinde çalışan regülatörler ve kanun yapıcılar var ve bu çalışmalar bence finansal sistemin ve paranın geleceğini teknolojiden daha çok etkileyecek" dedi.
PROGRAMLANABİLİR PARA
Güven'in işaret ettiği diğer alan programlanabilir para. Güven bu noktada Singapur'da kurdukları Trustbank örneğini veriyor. Ülkenin en büyük süpermarket zinciriyle beraber kurdukları bankada şu anda Singapur'un bankacılık yapabilecek toplam nüfusunun yüzde 20'sine yakının hesabı bulunuyor. Güven, "Bu tarz çok fazla model geliştirilebilir ama bence para ile insan ilişkisinde hala gidilmesi gereken bir yol var. Bunun altını çok önemli çiziyorum çünkü eski bir bankacı olarak hep şunu söylüyorum, 'banka ile paranın ilişkisi değil, para ile kullanıcının ilişkisi çok daha önemli'. Bunu düzgün tanımlayabilirseniz farklı servis ve ürün vermeye başlıyorsunuz yoksa sadece bir aracı olarak kalıyorsunuz" dedi. Güven sözlerine şöyle devam etti: "Önümüzdeki 2-3 yıl içinde beklediğim şey, buna yapay zeka diyebiliriz ama ben, 'programlanabilen para' diyorum, bankacılık anlamında çok şeyi değiştirebileceğine inanıyorum. Biz yapay zekadan şunu bekliyoruz: Bir robot gelecek, şubedeki veya çağrı merkezindeki insanın yerini alacak ve bankacılık servislerimizi ve parayı parayla ilişkimizi kullanımımızı farklılaştıracak. Benim görüşüm programlanabilir paranın çok daha farklı bir şekilde paramızı, ihtiyaçlarımızı ve motivasyonumuzu çok daha iyi yönetebileceği şeklinde."
Güven son olarak 2025'in ikinci yarısı itibarıyla dünyanın her tarafı her yerinde çok ciddi anlamda tekrardan yatırım tarafında önemli açılmaların olacağına inandığını aktardı. Güven, "Bunun Türkiye açısından çok önemli bir fırsat olduğuna inanıyorum. Çok farklı ülkede çalıştım hâlâ Türkiye'deki insan kaynağının çok kıymetli ve en büyük değerlerimizden olduğuna inanıyorum. Bu nedenle Türkiye'nin önümüzdeki dönemde yatırımcıların ilgi odağı olacağını düşünüyorum, yeter ki problemler çözebilen girişimler yaratalım" diye konuştu.