Dünyayı yaşanmaz hale getiren 25 faktör
ALEV RİGEL Biraz içinizi karartacağız. Ama gerçekleri bilmeniz gerek. Bilim insanları, dünyamızın 4.5 milyar yıl yaşında olduğuna karar vermiş. Uzay-zamana göre genç sayılır. Ne var ki biz onu hoyratça kullanıyoruz. Bunun sonucu olarak gezegenimiz giderek daha yaşanmaz bir hale geliyor. Yaşı nasıl mı hesaplanmış? Batı Avustralya'da bulunan zirkon kristallerinden. Bu madde, dünya kabuğuna ait bilinen en eski mineral. Jeologların ölçümleri, yerkürenin 4.4 milyar yıldan daha yaşlı olamayacağını göstermiş. Daha sonra Ay'dan getirilen taşlar üzerinde yapılan ölçümler de bu sonucu doğrulamış. Arada yüz milyon yıllık bir fark var. Lafı bile olmaz. Biz bugüne bakalım. Dünyamızı mahveden o kadar çok sebep var ki. Fabrikaların bacalarından, motorlu araçların egzozlarından çıkan gazları zaten biliyoruz. Peki ya diğerleri?
* Aerosol: Kendimizi, yaşadığımız ortamı güzel kokutmak için kullanıyoruz. Oysa içindeki kimyasallar; gaz, duman, sis halinde atmosfere yayılıyor. Ozon tabakasının delinmesinin bile başlıca sebebi olarak gösteriliyorlar.
* Alüvyonlaşma: Çamur ve tortuların sebep olduğu su kirlenmesidir. Toprak erozyonu ve ormansızlaştırma faaliyetleri sonucu ortaya çıkar. Kırsal kesimde en etkili çaresi, arazinin herhangi bir akıntı içinde olmamasını sağlamaktır. Ama bu da kolay bir iş değildir. Suyu ve toprağı kontrol altına almak çok zordur.
* Asbest: Ateşe dayanıklı lifli bir mineral. Bu nedenle eskiden sobaların arkasına konurdu. Duvarı aşırı ısıtmasın diye. Oysa asbest, (amyant da denir) durduğu yerde liflerini toz halinde havaya salar ve biz de onu solurduk. Tehlikesi mi? Başlıca kanser sebebi.
* Asit yağmuru: Havadaki sülfür dioksit ve nitrojen oksit, yağmur sularına karışarak toprağı ve tatlı su kaynaklarını bozuyor, dünyanın kırılgan ekosistemine zarar veriyor. Bunu ölçmek çok kolay. pH skalasında 7, nötr kabul edilir. 7'den büyük olan rakamlar, alkalidir. Yani su. Rakam ne kadar 7'nin altına inerse sıvı o kadar asitleşir. Bir örnek vermek gerekirse New England'a yağan yağmurun asitleşme seviyesi 2.4'tür. Bu düzey, sirkenin asidi ile aynıdır (New England, ABD'nin kuzeydoğusundaki altı eyalete verilen ad. Eyaletler; Connecticut, Maine, Massachusetts, New Hampshire, Rhode Island ve Vermont).
* Asitleşme: Dünya için verilen ilk alarmlardan biriydi. Oysa dinozorlar yok olmadan önce de asitleşme vardı. Havadaki karbondioksit, yağmur sularıyla karışıp yeryüzüne iniyor, ormanlık alanları tahrip ediyor, toprağı fakirleştiriyor. Bu da tatlı sulardaki balıkları ve diğer canlıları öldürüyor.
* Aşırı otlama: Doğada otlayan küçük veya büyükbaş hayvanları izlemek, göze çok güzel bir manzara gibi gelebilir. Ancak madalyonun öbür yüzü, kara. Koyunlar ve inekler, yeniden yeşermesinden önce yeşillikleri bitirip tüketiyor. Bu da otlakların daimi olarak kaybolması demek oluyor.
* Atık su: Kanalizasyon ve endüstriyel atık sularıdır. Çevre için en büyük kirlenme tehdididir. Bu sular arıtma tesislerinden geçirildiğinde, içilecek kadar temiz ve saf olabilir. Ama çok az atık su, bu tesislerden geçmektedir.
* Biyoçeşitlilik: Biyolojik çeşitlilik de denir. Dünyada bulunan yaşam formlarının çeşitliliğidir. Sistem, canlı popülasyonunda denge sağlar. Örneğin balıklar, üreme dönemlerinde milyonlarca yumurta bırakır. Hepsinden yavru balıklar çıksaydı denizler birkaç günde balıkla dolardı. Ama insan faaliyetleri nedeniyle biyoçeşitlilik de tehdit altında.
* Çölleştirme: Çöl benzeri şartlar oluşmasıdır. Havası kuru bölgelerde, sulama yapılmadığında toprağın verimsiz hale dönüşmesi çok kolaydır. Üzerindeki cılız çimen örtüsü, hayvanların aşırı otlatılmasıyla kısa zamanda kaybolur. Tarımsal açıdan verimli topraklar artık yoktur. İklim değişikliği de bu çölleşmeyi hızlandırır.
* DDT (dichloro-diphenyl-trichloro-ethane): Renksiz bir gazdır. Böcekler üzerinde öldürücü etkisi vardır. Tarımda zararlı böceklere karşı etkili olmuştur. Bir zamanlar evlerdeki haşere için bile kullanıldı. Ama insanları zehirlediği, faydalı böcekleri de öldürdüğü anlaşılınca terk edildi. Örneğin ABD'de 1972 yılında yasaklandı. Biraz geç oldu.
* Defoliant: Bitkilerde yaprak dökücü olarak kullanılan kimyasal maddedir. Bir tarlada ya da göz alabildiğine uzanan meyve bahçelerinde yaprakların yolunması, makinelerin toplama verimini artırır. Ayrıca yaprakların hasat öncesi ikinci büyümelerinin de önüne geçer. Daha fazla verim alınması için yeşil kıyımından başka birşey değil.
* Devamı tehlikede olan türler: Avlanma ya da yaşadığı ortamın insanlar tarafından harap edilmesi gibi durumlarda, devamı tehdit altında olan bitkiler veya hayvanlardır. Örneğin "vaquita"lar. Adlarını daha önce duymuş muydunuz? Bir yunus türü olan ve boyları bir buçuk metreyi geçmeyen bu deniz canlıları, sadece ABD'de Kuzey Kaliforniya'da yaşıyor. Avlanmadıkları halde sayıları hızla azalıyor.
* Dip taraması: Mevcut su yollarını derinleştirme çabasıdır. Sığ sularda teknelerin dibe oturmadan seyretmesine imkan verir. Ancak bu kez de dipte yaşayan, yuvası bulunan canlılar yok olmaktadır. Petrol arama ve petrol platformları kurma çabalarında da derin suların dibi zarar görür. En büyük tehlike, mercanların zarar görmesidir. Çünkü bitki benzeri omurgasız hayvanlar olan mercanlar, çok geniş alanların iklimini etkilemektedir. Hele Avustralya'nın kuzeydoğu sahillerinde bulunan ve uzunluğu iki bin kilometreyi geçen Büyük Set Resifi'nin doğaya etkisi çok daha fazladır (Mercan, resif olarak da bilinir).
* Kaçak avlanma: Devamı tehlikede ya da tehdit altında olan hayvanların ve balıkların, yasa dışı yollarla avlanmasıdır. ABD, bu konuda en duyarlı ülke. Yıllık balık tutma iznini almadan, oltanızı kutusundan çıkaramazsınız. Hatta hangi tür balığın kaç tane avlanacağı bile izin belgenizde belirtilir. Son yılların moda olan avcılığı, balığı tutup tekrar suya salmak, güzel bir sportif faaliyet.
* Karbon döngüsü: Canlıların yapısını oluşturan en önemli element, karbondur. Karbon, canlıların bütün organik bileşiklerinin yapısında vardır. Karbon döngüsü ise havada, karada, suda ve canlılarda biyolojik ve jeolojik bir kimyasal döngüdür. Bu döngüye yapılan insan müdahalesi tehlikeli sonuçlar doğurur.
* Kesme ve yakma tarımı: Adından da anlaşılacağı üzere ormanlık alanların kesme ve yakma yoluyla elde edilen arazisinin tarımda geçici olarak kullanılmasıdır. Geçici diyoruz çünkü bu araziler, verimli olduğu sürece ekilir, biçilir. Verimlilik düşerse arazi terk edilir ve yerinde fidan yetişmez.
* Metalürji fabrikaları: Bilim, teknoloji ve metal işlemede uzmanlaşan bu endüstri sektörü, çevrenin kirlenmesine sebep oluyor. Bazı tesisler, zehirli atıklarını kontrol altında tutuyor. Ama bütün tesisler aynı özeni göstermiyor. Bu da suyun ve toprağın zehirlenmesi anlamına geliyor. Pekiyi, zehirli atıklarını kontrol altında tutan tesisler ne yapıyor? Sızdırmaz varillere koyup gömüyorlar veya mağaralarda saklıyorlar. Böylece sorun çözülüyor mu dersiniz?
* Ormansızlaştırma: Ormanlarda ağaçların değişik sebeplerle kesilmesidir. Amaç çok farklı olabilir. Kerestelerden ahşap eşya ve kağıt yapılır, yakıt olarak kullanılır, tarım arazisi açılır. Boş kalan yerlerine yeni fidanlar dikilmez.
* Ozon tabakası: Buna ozon kalkanı da deniyor. Dünyadan 40 km kadar yukarıda olan atmosfer tabakası. Bu tabaka, güneşten gelen mor ötesi ışınları emer ve dünyaya ulaşmasına engel olur. Işınlar, yaşayan organizmalar için zararlıdır. Bu gaz (O3) bile tek başına insanlığın koruyucusudur. Şimşeklerin çaktığı bir havada, pencerenizden dışarıyı koklayın. Ozonun, çürük yumurtaya benzeyen kokusunu duyarsınız. Bu kokunun kıymetini bilin. Ozon tabakasının kıymetini bilin. Zaman zaman "ozon deliği"nden söz edilir. Atmosferde hiç bir tabaka delinmez. İncelebilir. Ama tehlikeye dikkat çekmek için "delindi" deniyor. Ozon tabakasını ne deliyor? Spreyler ve buzdolapları.
* Sera gazları: En sık duyduğumuz çevre tehdidi. Bu gazlar, kızılötesi radyasyonu, atmosferin alt tabakalarında hapseder ve ısınmaya sebep olur. Hava ile birlikte toprak da ısınır. Karbondioksit, azot oksit, metan, hidroflorokarbon, ozon, dünya atmosferinin sera etkisi yapan başlıca gazlarıdır. Önceki yıllarda birkaç gün de olsa kar alan İstanbul'a bu yıl kar yağışı olmadı. Sebebi, küresel ısınma.
* Su projeleri: Su ile ilgili projeler denince akla Afrika geliyor. Bu kıtayı tamamen kurak sanmayın. Bol su kaynağı olan ülkeler veya bölgeler var. Sorun, bu suyun paylaşılması sırasında ortaya çıkıyor. Örneğin suyu bol olan Lesotho'nun Güney Afrika'daki gelişen bölgelere su aktarılması projesi, iklimin bozulmasına sebep olacağı endişesiyle şiddetle eleştirildi. Çünkü değişen şartlar, insanları iç göçe zorladı, bazı tarım arazileri sular altında kaldı, ekonomik kaynaklar boşa harcandı.
* Tatlı su: İnsanoğlunun en büyük sorunu. Dünya sularının yüzde 3'ü tatlı. Yalnızca göller, akarsular, buzullar ve yeraltı suları içilebiliyor. Tatlı su, her zaman "güvenle içilebilir" anlamına gelmiyor. Bu sular, insan faaliyetleri sonucu kolayca kirlenebiliyor. Tatlı su, milyonda 500 parçacıktan daha az çözünmüş tuz içeren su olarak tanımlanıyor. Ancak bazı bölgelerde bin hatta üç bin parçacık gibi daha yüksek tuzluluk oranları, tatlı su sayılıyor.
* Toplama alanı: Bir su biriktirme alanıdır. Bir şehrin ekonomik fırsatlarını kullanan bir nüfusun, su çektiği alandır. Bu bir göl, bir akarsu ya da yağmur sularından oluşan bir rezervuar olabilir. Bugün büyük kentlerin, nehir veya göl kenarlarında kurulmuş olmasının sebebi budur. Ancak bu alanlar da kirlenme tehdidiyle karşı karşıya.
* Toprak erozyonu: Su ve rüzgarın etkisiyle toprağın verimli tabakasının yüzeyden süpürülmesidir. Yanlış tarım uygulamaları, ormansızlaştırma, aşırı otlatma ve çölleşme gibi etkenler de toprak erozyonunun başlıca sebepleridir.
* Tuzlanma: İçilebilir suyun tuzlanma yoluyla içilemez hale gelmesidir. Bilinçsizce tarla sulamadan kaynaklanan bir sorun. Aslında bir tek sorun değil. Tuzlanma, suda da olabilir, toprakta da. Tuzlanmaya sebep olan maddeler; sodyum, potasyum, kalsiyum, klordur. Ne yazık ki klor, musluğumuzdaki suyu mikroplardan arındırmak için gereklidir. Burada bir kısır döngü söz konusu.