ÜRÜN DİRİER/ TÜBİSAD tarafından geçtiğimiz mayıs ayında açıklanan "Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sektörü 2023 Yılı Pazar Verileri ve Trendleri" raporuna göre sektör, TL bazında bir önceki yıla kıyasla yüzde 83 oranında büyüyerek 784,6 milyar TL'lik bir hacme ulaştı. Sektörün dolar bazındaki büyüklüğü ise yüzde 27'lik bir artışla 33 milyar dolara yükseldi. İhracatını 57,6 milyar TL olarak gerçekleştiren sektör, aynı zamanda 237 bin kişiye istihdam sağladı. Global BİT (Bilgi ve İletişim Teknolojileri) pazarı içerisinde Türkiye'nin payı 33 milyar dolar ile yüzde 0,74 seviyesinde. TÜBİSAD Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Tombalak ile sektörün büyümesinin önündeki engelleri konuştuk.
Türkiye bilişim sektörü karnesi nasıl? Büyüme rakamları bize ne söylüyor?
Türkiye'de bilgi ve iletişim sektörlerinin son beş yıllık büyüme ortalaması yüzde 5 seviyesinde. 2024 yılında ise mevcut verilerle bu büyümeyi bile yakalaması zor gözüküyor. 2024 yılında yüzde 1 ila 5 arasında bir büyüme gerçekleşse bile, ekonomide anlamlı bir değişiklik yaşanması pek olası değil. Dolayısıyla mevcut stratejilerimizin dışına çıkarak farklı yaklaşımlar benimsememiz gerekiyor. "-mış" gibi yaklaşımlardan çıkarak yenilikçi stratejiler denemeliyiz. Teknoloji, Türkiye refahının itici gücü olmalı. Dünyada gelişmiş ülkelerde teknoloji, ekonominin lokomotifi konumunda. Global bilgi ve iletişim sektörü pazarının son beş yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 9,9. Bu nedenle teknoloji alanında anlamlı büyüme yakalayabilmemiz için TÜBİSAD olarak ekosistem ekonomisi seferberliğini başlattık. Teknoloji sektörü, şirketlerin ölçeklenme sorunu nedeniyle büyüyemiyor.
Bilişim sektörümüz neden büyümüyor? Nasıl büyür? Bunun en önemli temel sebepleri sizce nelerdir?
Ülkemizin geleceğinin teknolojiyle şekilleneceği aşikar. Gelişmiş ülkelere baktığımızda teknoloji alanında anlamlı büyümenin ekosistem ekonomisi yaratmaktan geçtiğini görüyoruz. Teknolojiyi tüm sektörlerin büyümesini desteklemek için doğru şekillendirmek ise büyük bir seferberlik gerektiriyor. Geleceğin dünyasında rekabetçi kalmak için ekosistem ekonomisi anlayışını benimsememiz, şirketlerimizin birbiriyle entegre olduğu, veri paylaşımı gerçekleştirdiği, üretimin ve hizmetin her kademesinde işin uzmanlarından gelen katma değerle yüceltildiği ve müşteriye değer olarak sunulduğu bir iş dünyasını en kısa sürede "olması gereken" olarak konumlandırmamız ve hayata geçirmemiz şart.
Bilişim ekosistemini büyütmek için yapılması gerekenleri şöyle sıralıyoruz:
Kurumların in-house geliştirdikleri sektörel çözümlerin ürünleştirilerek ekosistem ekonomisine (out-house) katılması (In-House'dan - Outhouse'a)
Kurumların veri merkezlerinin ekosisteme taşınarak değer merkezine dönüştürülmesi (Veri Merkezinden- Değer Merkezine)
Verinin ekonomik değere dönüştüğü (veri ve yapay zekâ), en hızlı büyüyen alanlardan başlayarak, küresel pazarlardan pay elde edilmesi (Fiyat Rekabetinden- Değer Rekabetine)
Ekosistem şirketlerimizin, dünyanın en hızlı büyüyen yenilikçi servis pazarlarında ölçekli servis şirketleri çıkartabilmesi ya da ölçekli servis şirketlerine dönüşebilmesi
Beyin göçüne odaklanmak yerine beyin gücünü değere dönüştürmeye odaklanan, tersine şirket göçünü sağlayacak teşvik sisteminin ve yatırım ortamının iyileştirilmesi (Teknik Servisten- Yönetilen Servislere)
Yatırım yapılan şirketleri zaman içerisinde yatırım yapabilen şirketlere dönüştürmek için tersine şirket satın almaların önünü açacak yatırım ortamının geliştirilmesi, ekosistemin bu konuya özel olarak belirlenecek stratejilerle teşvik edilmesi (Yatırım Yapılandan- Yatırım Yapabilene)
Şirketlerimizin birleşerek büyümesini ve ölçeklenmesini sağlayacak etkin teşvik yöntemlerini hayata geçirerek, bölgesel ve global marka şirketlere dönüşmesinin önünün açılması (Tekil ve Küçük Yapılardan- Birleşerek Ölçeklenmeye)
Kurumlar neden bilişim hizmetlerini kendi içi birimlerinde geliştirme yolunu tercih ediyor?
İş dünyasının büyük şirketleri, bilişim hizmetlerini kendi iç birimlerinde geliştirerek güvenlik, esneklik, maliyet kontrolü ve stratejik avantajlar açısından önemli avantajlar sağladığını düşünse de bu yaklaşım, yüksek başlangıç maliyetleri, farklı başlıklarda nitelikli insan kaynağı ihtiyacı ve uzun geliştirme süreleri gibi zorluklar da içerebiliyor. Ayrıca teknoloji konusunu stratejik rekabet avantajı olarak görmelerinin etkisiyle, kalite, güvenlik, sürdürülebilirlik başlıklarının ekosistem şirketleri tarafından sağlanamaması da önemli bir sebep olarak ortaya konuluyor. En temelde ise ülkemizde şirketlerimizin sürdürülebilir olmamaları, ölçeklenememeleri, yeterli standartta servis sağlayamamaları sebep olarak gösteriliyor. Günümüzde teknolojinin hızla değiştiği ve geliştiği dünyamızda bulut sistemlerinin sağladığı esneklik, hız ve verimlilik, inhouse veri merkezlerine olan ihtiyacı ve gerekliliği azaltıyor. Bu geçişin hızlanmasıyla tüm teknoloji alanlarında inhouse çalışmanın getirdiği avantajlar outhouse çalışmanın gerisinde kalıyor. Teknolojinin hızla değişen dünyasında her alanda uzmanlığı oluşturmak, korumak ve sürdürmek artık mümkün olmuyor. Bu ihtiyaçları her seferinde sıfırdan keşfe başlayan kurum içi girişimlerle karşılamaya çalışarak kaynak ve verim kaybetmektense nitelikli ve stratejik iş birlikleriyle hem daha uygun fiyata hem daha yüksek kaliteyle karşılayabileceklerinin farkında olmaları gerekiyor. Alanında uzmanlaşmış kurumların birbirilerinin ihtiyaçlarını karşılayacak iş birlikleri kurmasıyla oluşan ekosistem ekonomisi, bütün endüstrilerin birlikte yükselmesine ve müşterilerine daha iyi hizmet ve değer sunmasına imkân kılıyor.
Ülkemizde de artık teknoloji üreten, teknolojiyi kullanan, teknolojinin etkin kullanımına hizmet eden, teknolojinin nerede olursa olsun paydaşı olan herkesin ekosistem ekonomisi seferberliğinin bir parçası olması gerekiyor. Bunun için stratejik sektörlerdeki kurumlardan beklediklerimiz inhouse'dan outhouse'a geçmeleri. Yani kendi bünyelerinde geliştirdikleri inhouse projeler veya çözümler yerine, ekosistemin sağlayacağı ürün ve servisleri alarak, bunların gelişmesine destek olup ekosistem ekonomisine, dolayısıyla ülkeye katkı sağlayabilirler. Örneğin, bu çözümlerin yüzde 25'inin outhouse'a dönmesi dahi ekosisteme önemli katma değer yaratacaktır.
Bilişim sektörüne yatırımlar nasıl son verilere göre?
PwC Türkiye tarafından hazırlanan Türkiye'nin ekosistemle büyümeye yönelik mevcut durumu ve atılması gereken adımlara dair analiz çalışmasına göre, Türkiye küresel bilişim teknolojileri ekonomisinde küresel düzeyde çok sınırlı bir paya sahip.
BİT sektörü doğrudan yatırımları, tüm doğrudan yatırımların küçük bir kısmını oluştururken, Türkiye ekonomisi içinde kalıcı bir yer edinmiş durumda.
Norveç Varlık Fonu'nun 2023 yılı faaliyet raporuna göre, Fon'un uluslararası hisse yatırımlarının en büyük kısmı yüzde 22,3 ile teknoloji sektörüne yapılmış, toplam yatırımların dönüşünün yüzde 51,9'u da yine bu sektörden elde edilmiş. Teknoloji ve telekom sektörü, Türkiye Varlık Fonu portföyünün yalnız yüzde 4.3'ünü oluşturuyor.
Yüksek katma değerli BİT sektörünün ekonomide ölçeklenmesi, diğer sektörlerin dijital dönüşümünü tetikleyerek, genel verimlilik artışına ve rekabet gücünün yükselmesine yol açabilir.
BİT sektörüne yönelik stratejik teşvikler, sadece yüksek katma değerli üretimi artırmakla kalmaz, aynı zamanda ekonominin sürdürülebilir büyümesini de destekler.
Teşvik ve destek mekanizmaları, BİT sektörünün güncel dinamiklerini dikkate alarak yalnızca imalat ve inovasyon odaklı değil, aynı zamanda hizmetler ve hizmet ihracatını da kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
Yatırımların yarıya yakınının devlet tarafından yapıldığını söylemiştiniz. Burada sermaye sahiplerimiz açısından bir yatırım kültürünün tam olarak oluşmadığı söylenebilir mi?
Startups.watch raporuna göre, Türkiye uzun süredir tohum aşamasındaki yatırımları çekme konusunda oldukça başarılı durumda. Aslında, TÜBİTAK BiGG fonu sayesinde Türkiye, 2024 yılında tohum öncesi yatırım alan Avrupa ülkeleri arasında İngiltere'nin ardından ikinci sırada yer alıyor (Türkiye'de 263, İngiltere'de 441 yatırım).
Ancak bu başarı Series A aşamasına geçişte yaşanan zorluklar nedeniyle gölgeleniyor. Bu durumun başlıca nedenlerinden birincisi, tohum aşamasından sonra birçok girişimcinin, girişimlerini ABD veya İngiltere'ye taşıması. İkincisi, girişimcilerin küreselleşmeyi geciktirerek yerel pazara fazla odaklanmaları.
Yatırım ortamının yeteri kadar güven vermemesi nedeniyle global fonların ülkemizde yatırım yapmaması ve yerel güçlü şirketlerimizin de benzer şekilde teknoloji alanında yatırım yapmada çekingen davranması nedeniyle ölçekli yatırım yapılamıyor. GSYF şirketlerin sayısının çok olması dezavantaj oluşturuyor ve fonların yeterince güçlü ve büyük olmaması da bu durumun önündeki engellerden biri olarak görülebilir. Burada ölçekli fonların varlığı için birleşmelerin (gelişmiş ülkelerde olduğu gibi) daha güçlü bir ekosistem için gerekliliği kuşku götürmez bir şekilde ortadadır. Bu aynı zamanda fonların içine girecek yatırımcılığın tabana yayılmasını da engelliyor. Yatırımcılarda çekingenlik veya bu yönde kültür oluşmamasına sebep olabiliyor.
Fiyat rekabetinin Ar-Ge'ye yapılabilecek sermayede harcandığına dikkat çektiniz. Bu durum sektörü yavaş yavaş bitiren bir sorun haline gelebilir mi?
Fiyat rekabetinin Ar-Ge yatırımlarını azaltması, özellikle teknoloji sektörünün zayıflaması ve sektör içinden güçlü şirketlerin çıkmasının önündeki en büyük engeldir. Bu ülke stratejisi ve geleceği açısından uzun vadede büyük bir tehdit oluşturuyor. Fiyat rekabetinde kalan firmalar inovasyondan uzaklaşıyor, kaliteden taviz vererek yenilikçi ürün ve hizmetlerin gelişimini sağlayamıyorlar. Bu da ülkemizin rekabet avantajını zayıflatıyor. Kısa vadede düşük maliyetli çözümler cazip görünse de kalite düşüşü müşteri güvenini sarsarak inhouse yönelimini artırıyor. Bu durum, özellikle teknoloji sektöründe ciddi gerilemelere yol açarak güçlü ekosistem yaratmamızı engelliyor. Küresel pazarda güçlü markalar Ar-Ge'ye yatırım yaparak rekabet gücünü artırırken, sadece fiyat odaklı rekabet etmek zorunda kalan şirketlerimiz yenilikçilikten uzaklaşarak geride kalıyor. Uzun vadede büyüme potansiyeli azalıyor, yeni pazarlara açılma fırsatlarını kaybediyorlar.
Bu tehdidi önlemek için şirketlerin teknoloji tedariklerinde fiyat yerine katma değerli rekabete odaklanması gerekiyor. Ayrıca, çözüm sağlayan şirketler inovasyon ve kaliteyi önceliklendirmelerini destekleyecek şekilde değere odaklanmalılar. Bunların yanı sıra devlet teşvikleri artırılarak Ar-Ge yatırımları desteklenmeli, sektör oyuncuları teknoloji, hizmet kalitesi ve sürdürülebilir büyümeyi hedefleyen stratejiler belirlemelidir. Aksi takdirde fiyat rekabeti, sektörü içten içe zayıflatarak uzun vadede sürdürülebilir kalkınmayı tehlikeye sokabilir.
Fiyat rekabeti nasıl engellenir? Hizmet sağlayıcılar hak ettikleri ücretleri piyasaya nasıl kabul ettirebilirler?
Ekosistem şirketlerimizi, dünyanın en hızlı büyüyen servis pazarlarında rekabet edebilecek ölçekli yapılar haline getirmek, stratejik bir öncelik olmalı. Bunun için, stratejik sektörlerdeki teknoloji adına karar vericiler, fiyat rekabetinden değer rekabetine geçiş yapmalı, kaynak yerine servis almalı, proje yerine ürün kullanımını önceliklendirmeli, böylece ekosistem şirketlerinin daha fazla büyümesine ve uluslararası pazarlarda yer edinmesine imkan tanımalıdır.
Devletin bir yatırım kültürü oluşturulması bakımından nasıl bir stratejisi olabilir?
Sektöre özel teşvik mekanizmaları ölçeklendirilmeli. Proje veya müşteriyi destekleyen teşviklerden ziyade ürünleşme ve büyümeyi destekleyen teşviklere geçilmeli; bulut, yapay zeka ve veri merkezi gibi kritik alanlarda ülkeyi bölgesel güç haline getirmek, güçlü oyuncular çıkarabilmek için enerji gibi sektörün ihtiyacına yönelik ve büyümesini destekleyecek özel teşvik mekanizmaları geliştirilmelidir. Ayrıca veri olmadan yapay zekâ olmaz anlayışıyla açık veri ekosistemini destekleyen düzenlemelerin hayata geçirilmesi gereklidir.
Şirket birleşmeleri konusunda teşvik sektörü nasıl etkiler?
Şirket birleşmelerini teşvik eden mekanizmalar, öncelikle teknoloji sektörünün büyümesinde itici bir güç olur. Küresel rekabette şirketlerimizin önü açılır. Teknoloji sektörünün Ar-Ge'ye ayıracağı bütçe ve istihdam artışı, girişim ekosisteminin güçlenmesi gibi alanlarda önemli katkılar sunabilir. Özellikle doğru ve sonuçları takip edlerek ölçülen Ar-Ge teşvikleri, vergi indirimleri ve istihdam destekleri birleşmelerin verimli hale gelmesini sağlar; ülkemizin teknoloji üretiminde etkisini ve global pazarlardaki payını artırır.
Bu süreç, Türkiye gibi gelişmekte olan teknoloji ekosistemlerine sahip ülkelerle rekabette ülkemiz adına büyük teknoloji oyuncularının ortaya çıkmasına ve sektörün küresel ölçekte rekabet edebilmesine olanak tanıyabilir. Ancak birleşmelerin dengeli şekilde yönetilmesi ve rekabetin korunması da dikkat etmemiz gereken en önemli alan olacaktır.
İnovasyon ve girişimler konusunda güçlü olan ekosistemimiz, Ar-Ge ile daha da güçlenir. Büyük birleşmelerle Ar-Ge yatırımları artar, teşvikler daha etkili kullanılır, start-up'lar daha fazla kaynağa erişir. Scale-upların değer yarattığı ölçekli marka şirketlerimizin sayısı artar. Bu sayede küresel oyuncuya dönüşen şirketlerimize, ölçekli yabancı yatırımlar artar, teknoloji ihracatı hızlanır.