PARA ANKARA/ HÜLYA GENÇ SERTKAYA Avrupa Birliği'nin "sınırda karbon vergisi" uygulamasını içeren "Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması'nın (SKDM) "raporlama şartı" getiren geçiş aşaması 1 Ekim 2023'te başladı. Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın bir parçası olan ve emisyonları azaltmayı hedefleyen SKDM'nin geçiş süreci, ilk etapta çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen sektörlerini kapsayacak. AB ithalatçılarının raporlama yükümlülüğü olacak. AB ithalatçıları, uygulama kapsamındaki sektördeki ürünlerini hacmini ve üretim sırasında ortaya çıkan sera gazı emisyon miktarını raporlayacak. AB Komisyonu'ndan yapılan açıklamalara göre; uygulamanın ilk yılı için mekanizmaya, yerleşik emisyonların raporlanması için varsayılan değerlerin kullanılması gibi bazı esneklikler konulacak. 2026'dan itibaren sınırda karbon vergisi uygulaması başlayacak. AB ithalatçıları, ürünlerinin sera gazlarına karşılık gelen sayıda karbon sertifikası alıp teslim edecek. Sadece AB ile aynı iklim hedefine ve çevre standardına sahip ülkeler, sertifikalarını almadan AB'ye ihracat yapabilecek. SKDM'ye geçiş sürecinin fırsatları ve riskleri de beraberinde getirdiğine dikkat çeken sektör temsilcileri, süreci fırsata çevirmenin mümkün olduğunu ifade ediyor. Sürecin sonunda "karbonsuzlaşmış üretim" yapanların kârlı çıkacağını belirten sektör temsilcileri, Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi'nin bir an önce hayata geçirilmesini istiyor. Yeşil dönüşümün ve yeşil yatırımların teşvik edilmesi, vergi muafiyeti getirilmesi de iş dünyasının talepleri arasında yer alıyor.
ULUSAL EMİSYON TİCARET SİSTEMİ OLUŞTURULACAK
2024-2026 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program'a (OVP) göre; 2024 yılı ilk çeyreği itibarıyla kanun, idari düzenleme ve kararlarla yeşil dönüşümün ve 2053 net sıfır emisyon hedefinin gerçekleştirilmesi ve sürdürülmesi için sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyuma yönelik faaliyetlerle iklim değişikliğiyle mücadeleye ilişkin planlama ve uygulama araçları düzenlenmiş olacak. Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) hukuki altyapısı tamamlanarak AB SKDM'ya uyumlu bir yapıda geliştirilecek, geçiş dönemi etkin bir şekilde değerlendirilerek mali yükümlülük aşamasına yönelik gerekli hazırlıklar yapılacak. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın bu konuda çalışmalarını sürdürdüğüne dikkat çeken sektör temsilcileri, TOBB başta olmak üzere iş dünyası kuruluşlarının görüşlerinin alınmasını ve sürece yansıtılmasını istiyor. OVP'ye göre; SKDM ve 2053 net sıfır emisyon hedefi kapsamında enerji dönüşümünü destekleyen enerji depolama, hidrojen ve karbon yakalama, kullanma ve depolama gibi teknolojiler ile mikro-şebeke yönetimi ve dijitalizasyonun geliştirilmesine yönelik Ar-Ge ve yenilik faaliyetleri desteklenecek. Karbon fiyatlandırma mekanizmasının sektörler üzerinde yaratacağı ilave maliyetlere yönelik ihracatın finansmanında kullanılan araçların çeşitliliği ve etkinliği artırılacak. Karbon vergisi niteliği taşıyan vergiler gözden geçirilecek ve tamamlayıcı karbon vergisi dahil karbon fiyatlandırma araçlarının kalkınma ve yatırım ortamı üzerinde yol açacağı ekonomik ve sosyal etkiler analiz edilecek. Döngüsel ekonomi modelinin yaygınlaştırılması ve AB Yeşil Mutabakatı doğrultusunda imalat sanayiinde eko-tasarım ve sürdürülebilir ürünlere ilişkin mevzuat takip edilerek karbon ayak izi ve diğer çevresel göstergelerin hesaplanması, izlenmesi için mevzuat geliştirilecek, ihtiyaç duyulacak dijital altyapı desteklenecek.
KARBON KAÇAĞIYLA MÜCADELE ARACI
SKDM'nin, AB'nin karbon kaçağıyla mücadelede çığır açan aracı ve AB'nin iddialı Fit for 55 Gündemi'nin temel direklerinden biri olduğunu söyleyen Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Dr. Veysel Yayan, 2005'ten itibaren yürürlükte olan AB Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kapsamındaki sektörler ile diğer sektörlere uygulanan karbon ücretinin, artık AB'ye ihracat yapacak ilkelere de uygulanmasını sağlayacak bir sistem olduğunu vurguladı. SKDM'nin, AB'deki yüksek karbon vergileri sebebiyle bazı sektörlerin üretim faaliyetlerini karbon vergisi olmayan başka ülkelere kaydırarak, karbon kaçağına yol açılmasının önlenmesi gerekçesiyle hazırlandığını ifade eden Yayan, "SKDM, AB ETS'sinde yükselen karbon maliyetleri nedeniyle AB'deki üreticilerin rekabet gücünün zarar görmemesini teminen, üçüncü ülkelerden gelen sevkiyatları engelleyecek, iç pazarı koruyacak elverişli bir mekanizma niteliği taşıyor. AB'nin SKDM'yi yürürlüğe koyacak olması, çelik sektörümüzün bu sürece adaptasyonunu ve sürdürülebilir üretim şartlarının oluşturulmasını zorunlu kılıyor" dedi.
SÜREÇ, FİRMALARI YATIRIMA TEŞVİK EDECEK…
SKDM'nin, ekonominin çeşitli sektörleri üzerine önemli bir etki oluşturacağı, özellikle üretim, enerji ve ulaşım gibi karbon yoğun üretim süreçlerine büyük ölçüde bağımlı olan sektörlerin, emisyon miktarlarını düşürmek için önlem almak zorunda kalacakları değerlendiriliyor. AB'nin, SKDM uygulaması ile gömülü karbon emisyonlarına malların ithal edilme aşamasında karbon fiyatı uygulayarak, oyun alanını eşitlemeyi amaçladığını ifade eden Yayan, geçiş süreci uygulamasına ilişkin şu detayları paylaştı:
"Geçiş aşamasında SKDM, doğrudan emisyonları içeren kapsam 1 ve kapsam 2 emisyonlarına yönelik olarak uygulanacak. 2025 yılından sonra ise, kapsam 3 emisyonlarının sisteme dahil edilip edilmeyeceği konusunda komisyonun karar vermesi bekleniyor. SKDM'nin yürürlüğü girmesi ile birlikte Ocak 2026'dan itibaren, ücretsiz karbon tahsisatları da kademeli bir şekilde azaltılmaya başlanacak, 2034 yılında ise ücretsiz tahsisatlar tamamen sonlandırılacak. Bu durum, karbon ücretinin yükselmesine sebep olacak, dolayısıyla firmaları, maliyetlerini düşürmek için; üretim süreçlerinde revizyon, temiz üretim teknolojileri uygulamalarına dönüş gibi uygulamalarla emisyon azaltımına yönelik yatırımları yapmaya teşvik edecek. SKDM, özü itibarıyla bir karbon vergisi. Bu vergi emisyon içeriğine ve AB ETS fiyatı ile üretici ülkede ödenen karbon fiyatı arasında farka göre hesaplanacağı düşünüldüğünde, emisyon maliyetlerine katlanamayan sektörlerin, yüksek vergilerle karşı karşıya kalacakları ve rekabet gücünü kaybedecekleri değerlendiriliyor. Bu arada SKDM'den sadece AB dışındaki firmalar etkilenmeyecek, ücretsiz tahsisatların devreden çıkması nedeniyle AB tüketicileri de daha yüksek maliyetlere katlanmak zorunda kalacaklar."
FOSİL YAKITLARIN DEVREDEN ÇIKARILMALI
Yayan'a göre; üretiminin yüzde 73'ünü elektrik ark ocaklı tesislerde (EAF) gerçekleştiren Türk çelik sektörü, yapısı itibarıyla emisyonlar açısından avantajlı konumda olsa da AB'nin yüzde 25 ile Türkiye'nin toplam çelik ürünleri ihracatında en büyük paya sahip olması, Türkiye'nin SKDM'den etkilenmesini kaçınılmaz kılıyor. İlk aşamada SKDM'ye dahil olan ana çelik ürünler, yarı mamuller (slab, kütük), mamul çelikler, fabrikasyon ürünü çelikler (civata, somun ve benzeri), pik demir, DRI ve HBI, aglomere edilmiş cevherler olarak görülüyor. SKDM'nin çelik sektörüne etki miktarı konusunda farklı değerlendirmeler olmakla birlikte, bu etki miktarı oluşacak karbon fiyatına ve ulusal ETS fiyatına göre değişiklik gösterecek. Kapsam 2 dikkate alındığında, ark ocaklı tesislerde hidrojen bazlı DRI kullanılması, entegre tesislerde ise kok kömürü prosesinin devreden çıkarılıp, hidrojen teknolojilerinin ikame edilmesi ile ilgili çalışmalar sürdürülerek, gerek tesis içerisinde gerekse üretimde, emisyonların asgariye indirilmesi üzerinde çalışılıyor. Bu doğrultuda enerji verimliliği ve endüstride kullanılan enerjinin yeşil enerji olması önem arz ediyor. Enerji verimliliğini artırmaya yönelik çalışmalar önem kazanırken, aynı zamanda fosil yakıtların devreden çıkarılıp, hidrojen kullanılmasına ve güneş, rüzgâr, hidroelektrik, jeotermal gibi yeşil enerji kaynaklarının devreye alınmasına ihtiyaç duyuluyor.
ALTERNATİF YAKIT KULLANIMI ÖNEMLİ
SKDM'ye geçiş dönemi kamuoyu için güncel olsa da öncelikli sektörler açısından uzun süredir gündemde. Türkiye Çimento Sanayicileri Birliği (TÜRKÇİMENTO) CEO'su Volkan Bozay, son yıllarda çimento sektörü olarak yeşil dönüşüme uyum, alternatif yakıt ve hammadde kullanımı, enerji verimliliği, dijitalizasyon gibi önemli konular üzerinde yoğunlaşarak düşük karbonlu üretim noktasında öncü sektörler arasında yerlerini aldıklarını vurguladı. Bozay, şunları kaydetti:
"Kamu kurumlarının projeleriyle karbon emisyonunun azaltılması konusunda çalışmaları yakından takip ediyor, düşük karbonlu üretime yönelik geliştirilen projelere katkı verip bir parçası olmaya çalışıyoruz. Özellikle düşük karbonlu çimentonun iç pazarda tüketimini artırmak üzere, kamu ile yakın iş birliği içindeyiz. Hedefimiz, bu tip çimentoların kamu ihalelerinde kullanılmasına olanak sağlamak. Düşük karbonlu üretimi geliştirebilmek için en önemli nokta alternatif yakıt kullanımını artırmak olacaktır. Sektör olarak hesaplarımıza göre, 2022'de 1.6 milyon ton atık kullanarak yüzde 10.1 alternatif yakıttan enerji elde ettik. Bu sayede 850 bin ton eşdeğerinde petrokok tasarrufu sağladık. Ayrıca yine 2022'de 3 milyon ton alternatif hammadde kullandık. Biyokütle içeren yakıtlar sera gazı emisyonları açısından nötr özelliğe sahip. Dolayısıyla biyokütle içeren alternatif yakıtların tedariki ve kullanımı sektörümüzün önceliği. Ayrıca, alternatif yakıt dışında da bir an önce adım atılması gereken hususlar ve önerilerimizi içeren sektörümüzün yol haritası hazır. Sektör ve kamu iş birliğiyle düşük karbonlu üretime geçişte dünyanın önde gelen oyuncularından biri olma konusunda umutluyuz. Üretimlerimizin sürdürülebilirliği için sektörde atık ısı geri kazanımı ve yenilenebilir enerji üretimi tesis yatırımlarının yaygınlaştırılması ve potansiyellerin hayata geçirilebilmesi için finansman destekleri yaratılmalı, atık ısı, yenilenebilir enerji tanımına dahil edilmeli ve atık yakıt kullanımının artırılması için ihtiyaç duyulan düzenlemeler tesis edilmeli."
"BEDELSİZ TAHSİSATLARLA EKONOMİK DENGE SAĞLANIYOR"
AB içerisinde ETS kapsamında 2005'ten bu yana çimento sektörüne ve yaklaşık 50 sektöre daha bedelsiz tahsisatlar verilerek ekonomik bir denge oluşturulduğunu dile getiren Bozay, "Bedelsiz tahsisat, bir muafiyet değil, düşük karbon yükü ile üretim yapan fabrikaların teşvik edilmesi. 2026 yılında AB'deki çimento üreticisine uygulanan bedelsiz tahsisat, ithal edilen ürüne de uygulanacak. Bu tahsisat, AB üreticisi ve ithalatçı için kademeli olarak azalacak. 2034'te AB'de bedelsiz tahsisatın tamamen kalkması ile ihraç edilen ürün içeriğindeki karbon yükünün tamamına karbon bedeli ödenecek. Diğer bir deyişle ithalatçının ürün için ödeyeceği karbon bedeli, kademeli olarak artacak. Örnek vermek gerekirse AB ETS içinde karbon fiyatının 100 Euro/ton CO2 olacağı varsayımı ile 2026-2034 yılları arasında CEM I Portland çimentosu için kademeli olarak artacak olan 15 -80 euro/ton ilave maliyet öngörülüyor. Bu bedel hem AB'de yerleşik üreticiler hem de ithalatçılar için geçerlidir. Yıllar içinde, AB ETS fiyatı artarsa, ilave karbon bedeli de artacaktır" dedi.
KISA VADEDE MALİYETLERİ ARTIRACAK
SKDM kapsamında yer alan ürün grupları listesinde, doğrudan madencilik sektörünün iştigal alanına giren aglomere edilmiş demir cevherleri, kaolin, ferro-manganez, ferro-krom, ferro-nikel gibi madenler bulunuyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya'nın açıklamalarına göre; söz konusu madenlerde 2022 yılında toplam 375 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi. Bu ihracatın yüzde 93'ü ise Ferro-Krom'dan oluşuyor. 375 milyon dolarlık ihracat içinde AB'nin payı ise yüzde 48 seviyesinde. Bu kapsamda, Türkiye'nin SKDM'den doğrudan etkilenecek maden ihracatının, toplam yıllık maden ihracatı içindeki payı yaklaşık yüzde 2.8 seviyesindedir. SKDM, AB sınırları dahilinde ticari malların üretimi sırasında oluşan karbon emisyon maliyetlerine eşdeğer bir maliyetin, AB ülkelerine ithal edilen mallara da uygulanmasına ilişkin düzenleyici bir sistem. Bu kapsamda, SKDM'nin kısa vadede maliyetleri artıracağını öngörüyoruz. Kapsam dahilindeki ürün gruplarının AB ülkelerindeki işletmeler tarafından ithalatında, ilave maliyetler oluşacak. Maliyetlerin yükselmesinin de söz konusu ürün gruplarında tüketim ve talebin azalmasına neden olacağını düşünüyoruz. Bu durum da maden ihracatımızın olumsuz yönde etkilenmesine neden olacak. Ayrıca, SKDM kapsamında yer alan demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik ve hidrojen ürün gruplarında girdilerin önemli bir kısmının maden sektörü tarafından sağlandığı düşünüldüğünde, sektöre olan etkilerinin çok daha kapsamlı olacağı görülecektir. Diğer yandan, SKDM'nin oluşturacağı şartların iyi analiz edilmesi ve adımların doğru yönde atılması ile orta ve uzun vadede Türkiye'nin AB'nin toplam maden ithalatı içindeki pazar payını önemli seviyede artırması sağlanacak.
MADENCİLİK SEKTÖRÜ ETKİLENEBİLİR
SKDM'nin, madencilik sektöründe önemli etkilere yol açması bekleniyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, SKDM'nin özellikle AB'ye gerçekleştirilecek madencilik ürünleri ihracatında maliyetlerin artması, sektörün rekabet gücünü olumsuz etkileme ve ekonomik büyüme üzerinde belirgin bir etki oluşturma riski taşıdığını vurguladı. SKDM sonucu oluşabilecek risklerin en uygun şekilde yönetilebilmesi madencilik sektörü açısından büyük önem arz ettiğini dile getiren Çetinkaya, uygulamanın sektöre olumsuz etkisini azaltmaya yönelik çalışmaların sürdürüldüğünü kaydetti. AB'deki ETS'ye eş değer bir karbon fiyatlandırma mekanizmasına sahip ülkelerin SKDM kapsamı dışında tutulacağına değinen Çetinkaya, "Bu doğrultuda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Türkiye'de bir ETS kurulmasına yönelik faaliyetler devam ediyor. Düzenlemeden elde edilecek kaynağın, işletmelerin iş süreçlerine yeşil teknolojileri entegre etmesine katkı sağlamak üzere kullanılması öngörülüyor. Ayrıca, ilgili kamu kuruluşları tarafından, sektörler üzerinde oluşacak ilave maliyetleri telafi edici destek mekanizmaları üzerinde çalışmalar yapılıyor. Bu sayede madencilik ürünlerinin hem daha çevreci teknolojiler kullanılarak üretilmesi hem de sektörün süreçten ekonomik olarak olumsuz etkilenmemesi sağlanıyor" dedi.
FONLAR TİM'İN YAKIN TAKİBİNDE
'Dünyayı tüketmeden dünya için üretmek' mottosuyla Sürdürülebilirlik Eylem Planı'nı Haziran 2021'de kamuoyu ile paylaşan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), bu plan çerçevesinde birçok adım attı. 27 sektörden çoğunun Yeşil Mutabakat'a uyumun yol haritası niteliğindeki sürdürülebilirlik eylem planlarını tamamladıklarını belirten Gültepe, yılsonuna kadar tüm sektörlerin eylem planlarını tamamlamayı hedeflediklerini kaydetti. Gültepe, sürdürülebilirlik kapsamında planladıkları çalışmalardan bazılarını şöyle sıraladı:
"Sürdürülebilirlik Koordinasyon ve İzleme Platformu'nu kuracağız. Sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği odaklı eğitimlerimiz devam edecek. TİM Sürdürülebilirlik Faaliyet Raporu yayınlamayı planlıyoruz. Fon sağlayacak ulusal ve uluslararası paydaşlarla somut iş birliği adımları atacağız. TÜBİTAK ile Ufuk Avrupa alanlarını izliyoruz. İklim, enerji ve hareketlilik alanlarını kapsayan Küme 5 çağrıları kapsamında bu yıl açılacak 1.3 milyar euro'luk Yeşil Mutabakat temalı 97 çağrı ile 2024'te açılacak 900 milyon euro'luk 70 çağrıdan maksimum düzeyde istifade etmek istiyoruz. Avrupa İnovasyon Konseyi'nde yeşil gündemle ilgili dokuz çağrıyı takip edeceğiz."
"SÜRECİ FIRSATI ÇEVİRMEK BİZİM ELİMİZDE"
Mustafa GÜLTEPE / Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı
Türkiye AB üyesi olmamakla birlikte Yeşil Mutabakata uyum, bizim için hayati önem taşıyor. Çünkü AB bizim ana pazarımız. Toplam ihracatımızın yüzde 42'sini AB ülkelerine gerçekleştiriyoruz. Bu büyük pazardaki gücümüzü korumak ve artırmak için hızlı hareket etmek durumundayız. TİM olarak tüm çalışmalarımızı bu bilinçle yürütüyoruz. Özellikle bazı sektörler için zaman hızla daralıyor. Çimento, elektrik, alüminyum, demir çelik ve gübre gibi beş öncelikli sektör için geçiş dönemi 1 Ekim 2023'te başladı. Bu sektörlerin şimdilik sadece raporlama yükümlülükleri olacak. Ocak 2026'dan itibaren ise sınırda karbon vergisi uygulaması başlayacak. Sonraki yıllarda diğer sektörler için de aynı uygulama devreye girecek. Süreci fırsata çevirmek bizim elimizde. Karbon vergisi olarak ödeyeceğimiz bedeli, sürdürülebilir üretim kapasitemizi geliştirmek için kullanabiliriz. Biz çalışmalarımızı bu bilinçle yürütüyoruz.
"KARBONSUZLAŞMIŞ ÜRETİM YAPANLAR KARLI ÇIKACAK"
Ayhan ZEYTİNOĞLU / İktisadi Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, Kocaeli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı
AB'nin sınırda karbon düzenleme mekanizmasının (SKDM) Türkiye açısından önemli etkileri söz konusu. SKDM bu aşamada altı sektörü ilgilendiriyor. AB'nin çelik, alüminyum, gübre, çimento, elektrik ve hidrojen ithalatında, ithalatçıların ürünlerdeki karbon ayak izini beyan etmesi ve bir geçiş dönemi sonrasında bu karbon salınımı karşılayacak karbon sertifikası alması gerekecek. Yani ithalata ek bir maliyet yansımış olacak. Karbonsuzlaşmış üretim yapanlar bu süreçte kârlı çıkacak. Türkiye de AB'ye çelik, alüminyum ve çimento ihracatında önemli tedarikçiler arasında yer alıyor. Bu açıdan yoğun karbon salarak yapılan üretim, AB'ye girerken karbon bedelini ödetmek suretiyle cezalandırılmış olacak. Türkiye'nin ihracatta pazar payını kaybetmemesi için sanayicilerin bu ürün gruplarından başlayarak üretim sürecinde iklim dostu sürdürülebilir yöntemlere ağırlık vermesi gerekiyor. Uyum sürecinde iş dünyasının en önemli beklentisi Türkiye'nin kendi Emisyon Ticaret Sistemi'ni oluşturması ve bunu yaparken TOBB başta olmak üzere iş dünyası kuruluşlarının görüşlerinin tasarıya yansıtılması. Yeşil dönüşümün ve yeşil yatırımların teşvik edilmesi, vergi muafiyeti getirilmesi.
"ULUSAL TEŞVİK MEKANİZMASI GÖZDEN GEÇİRİLMELİ"
Dr. Veysel YAYAN / Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri
Ülkemiz çelik sektöründe inovatif teknolojilerin uygulanabilmesi için ulusal teşvik mekanizmasının gözden geçirilmesine, finansman imkanlarından daha fazla faydalanılmasına, uluslararası finansmana, özellikle AB fonlarının tamamına erişimin sağlanmasına ihtiyaç duyuluyor. Türkiye'nin kendi emisyon ticaret sistemini kurmaması halinde, SKDM kapsamında karbon ücretlerini AB'ye ödemesi gerekecek. Diğer bir ifadeyle Türkiye, kendi net-sıfır hedefi için kullanabileceği finansal kaynağı SKDM ile AB'ye aktaracak. Bu kapsamda; AB'ye uyumlu ulusal bir ETS'nin kurulması, şirketlerin doğrudan ve dolaylı karbon salımlarını (kapsam 1 ve 2 ) hesaplatması, kapsam 2 emisyonlarından kaçınmak amacıyla yenilenebilir enerji (GES, RES vb.) yatırımlarına odaklanılması, hidrojen ve karbon yakalama, depolama ve kullanım (CCUS) teknolojilerine yönelik fizibilite çalışmalarının yapılması, çevre katkı payı, Geri Kazanım Katılım Payı, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması, vb. sektöre yük olan uygulamaların bir an önce iptal edilmesi ya da edilemiyorsa bile bu uygulamalardan elde edilen gelirlerin, gelirlerin elde edildiği sektörlerin yeşil dönüşüm projelerine aktarılması, yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelik finansal destek sağlanması hayati önem taşıyor. 2026'da SKDM'nin tamamen devreye alınmasını müteakip ülkemizde bir ETS'nin olması ve ücretsiz tahsisatların emisyon azaltıcı yatırımlar yapılabilmesi amacıyla karbon yoğun sektörlere dağıtılması gerekiyor. Aksi takdirde, haksız rekabetin oluşması ve AB pazarının kaybedilmesi ihtimali gündeme gelecek.
"ORTAYA ÇIKACAK FIRSATLARI YAKALAMAK GEREKİR"
Çetin TECDELİOĞLU / İstanbul Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği (İDDMİB) Yönetim Kurulu Başkanı
Sektörümüzün sürdürülebilirlik ayağı için Türkiye'de ve dünyada 1.5 trilyon dolarlık bir pazardan söz ediliyor. Bu alandaki fırsatları yakalamak gerekiyor. Önemli meselelerden biri elektrifikasyon. Demir indirgemede daha çevreci bir yöntem olan DRI (Doğrudan İndirgenmiş Demir) yöntemi yaygınlaşıyor. Eskiden yüksek ocaklarda kömür-kok kullanılırken bu yöntemde elektrik ark ocaklarında yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik enerjisi kullanılabiliyor. Yenilenebilir enerji, demir dışı metallerde özellikle alüminyum ve bakır için de önemli fırsatlar barındırıyor. Biz enerji yoğun sektörleriz. Burada en önemli şey firmalarımızın kendi enerji ve atık yönetim sistemlerini kayda almaları, kendi şirket işlerinde mühendis kadrolarıyla hem enerjide tasarruf etmeleri hem de atıklarını takip ve kontrol etmeleri. Atıklarını prosedüre uygun bertaraf edilmesiyle ilgili çalışma yapmaları, kullandıkları enerjinin çevreye ve doğaya duyarlı olması ve karbon ayak izini azaltacak enerji kullanmaları yönünde çalışmalar yapmaları. Sektörümüz bu konuda hazırlıklarını uzun zamandır sürdürüyor, çok yol kat edildi. EPDK'nın da bize yönlendirdiği ve son dönemde dağıtım merkezlerinde Türkiye'nin neresinde olursa olsun elektrik ürettikleri zaman güneş enerjisi veya rüzgâr, mahsuplaşma yönünde açtığı bir çerçeve var. Ticaret Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı'na sektörlerimizin bir kooperatif şeklinde, birlikte, organize enerji üretim merkezleri kurması ve firmalarımızın beraber yatırım yaparak kendi ihtiyaçları olan enerjiyi üretip mahsuplaşmalarıyla ilgili taleplerimizi ilettik. Bunun karbon ayak izi ve sınırdaki çalışmalarımızı destekleyici faaliyetlerden biri olacağına inanıyoruz.
"UYGULAMA HEM RİSK HEM DE FIRSATLAR SUNUYOR"
Rüstem ÇETİNKAYA / Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkanı
1 Ekim 2023 - 31 Aralık 2025 tarihleri arasında sürecek olan geçiş döneminde, AB'deki ithalatçıların veri toplama ve emisyonları raporlama yükümlülüğü bulunuyor. Bu süre boyunca herhangi bir maliyet oluşmayacak. SKDM kapsamında mali yükümlülükler 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren başlayacak. Buradaki geçiş dönemi, madencilik sektörünün uygulamaya uyum sağlayabilmesi için önemli bir fırsat sunuyor. SKDM'nin uygulanmaya başlanması ile birlikte özellikle kapsamda yer alan ürün gruplarında görülecek maliyet artışları, yaşanabilecek etkilerin başında geliyor. Uygulamaya girecek ilave maliyetlerin, bu ürün gruplarında uluslararası ticaret maliyetlerini artırması, bu nedenle talep ve ihracata olumsuz etki oluşturması öngörülüyor. Süreç kapsamında karbon emisyonlarının azaltılması için yapılması öngörülen yatırımlar ise yine ilave maliyetler oluşturacak. Bu maliyetler karbon emisyonları ile doğru orantılı olduğundan, üretim ve ihracat süreçlerinde enerji yoğun prosesleri fazla olan ürün grupları, SKDM'den diğer ürün gruplarına kıyasla daha fazla etkilenecek. Ortaya çıkabilecek diğer bir etki ise tedarik zincirlerinde yeniden yapılanma riski. Dış ticarete konu ürünlerin taşınması süreçlerinde açığa çıkan sera gazı miktarının, karbon fiyatlandırma düzenlemeleri kapsamında ürün maliyetlerine yansıması, pazara yakın olan coğrafyalardaki tedarik zincirlerinin tercih edilmesine sebep olabilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, uygulamanın hem risk hem de fırsatlar sunduğu görülüyor.
"2050 İLERİ TEKNOLOJİ HEDEFİ İÇİN FİNANSMAN DESTEĞİ SAĞLANMALI"
Volkan BOZAY / Türkiye Çimento Sanayicileri Birliği (TÜRKÇİMENTO) CEO'su
SKDM'nin etkilerini azaltabilmek için sektörümüzün düşük karbonlu çimento üretimine geçiş yapması önem taşıyor. Nihai hedefi 2050 net sıfır olan AB yaklaşımı örnek alındığında, sektörümüzün yol haritası 2030 ve 2050 olarak iki fazda ele almaktayız. 2030 yılı için sektörümüzün odaklandığı ve yaygınlaştırmamız gereken iki çözümden bahsedebiliriz. Bu çözümleri; biyokütle içeren alternatif yakıt kullanımının artırılması ve beher ton çimento içinde klinker oranının düşürülmesi olarak görüyoruz. Böylece, özellikle eski tesislerde yüksek maliyetli yenilenebilir enerji ve teknolojik yatırımlar yerine daha düşük yatırım ile çok daha yüksek CO2 azaltımı sağlanabilecektir. 2050 yılı yol haritası hazırlık sürecinde ise karbon yakalama/kullanım ve depolama ve hidrojenin yakıt olarak kullanımı konularına odaklanılması gerektiğini düşünüyoruz. Bununla birlikte, ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin gündeminde ve küresel boyut kazanacak olan SKDM'nin kapsamının genişletilmesine ilişkin karbon kulüpleri ile zaman içinde ihracatımızın daha büyük bir bölümünün etkilenmesi bekleniyor. Ülkemizde yeterli düzeyde alternatif yakıt üretilinceye kadar standartlara uygun alternatif yakıt ithaline izin verilmesi ile kısa vadede sektörün önü açılabilir. Öte yandan emisyon ticaret sistemleri, öncelikle üreticilerin yeşil yatırımlarını kendilerinin yapmasını desteklemeli. Yeni teknolojilerin ülkemizde üretilmesi en büyük arzumuzdur. Sektör temsilcisi olarak TÜRKÇİMENTO, çalışmaları başlatmak için enerji ve kaynak ayırıyor. Ancak, pilot ve/veya endüstriyel ölçekli çalışmalar için daha büyük kaynaklar gerekli. 2030 hedefleri için; atık ve katkılı çimento konusunda özellikle mevzuat desteği, sektörel bedelsiz tahsisatların verilmesi, 2050 ileri teknolojiler hedefi için; finansman desteği sağlanmalı.
"SEKTÖRE YÜZDE 15 İLAVE MALİYET GETİRMESİ BEKLENİYOR"
Dr. Erol METİN / Türkiye Alüminyum Sanayicileri Derneği (TALSAD) Genel Sekreteri.
Türkiye, alüminyumda önemli bir ihracatçı. Avrupa'nın en büyük tedarikçisi. Hammaddeyi ithal edip, işleyip, yurtdışına satıyoruz. Bu anlamda, alüminyumda büyük bir üretim merkeziyiz. 2022'de 6.7 milyar dolar düzeyindeki ihracatımızın yüzde 60'ını Avrupa'ya gerçekleştirdik. O nedenle SKDM sürecinin sektörü etkilememesi mümkün değil. Şu anda ülkemizde ETS için hazırlıklar sürüyor. Bu sürecin en iyimser ifadeyle sektöre yüzde 10-15 ilave maliyet getirmesi bekleniyor. Türkiye'nin dışarıdan aldığı hammaddeyi, düşük karbonlu üretim yapan kaynaklardan tedarik etmeye özen göstermesi lazım. En büyük yük orada. Bizim kendi proseslerimizde eklediğimiz çok yüksek bir miktar değil. Onda da Avrupalı benzer şirketlerle rekabet edebiliriz gibi görünüyor. Özellikle büyük ölçekli şirketler, sürece biraz daha hazır gibi görünüyor. Şirketlere yansıyacak yükü ve muhtemel pazar kaybını azaltmak için tüm paydaşlar yoğun çalışıyor. Pazarımızı korumamız için 'karbonsuzlaşmaya geçiş' sürecini başarıyla tamamlamalıyız. AB'ye mal satacaksanız, pazarınızı koruyacaksanız, karbonsuzlaşmaya özen göstereceksiniz. Yoksa ilave maliyetler ve rekabet kaybı olacak. Şimdi uygulamaya geçmeli; enerjiyi verimli kullanmalı, üretimde karbonsuz enerji kaynaklarına yönelmeliyiz. Bu süreçte, özellikle büyük endüstrilerin ilave kaynağa ihtiyacı olacak. Dünya Bankası fonlarının, kamu kaynaklı desteklerin ve teşviklerin olacağını görüyoruz.
"YENİLENEBİLİR ENERJİ SEKTÖRÜ İÇİN MİHENK TAŞI OLACAK"
Cem ÖZKÖK / Enerji Yatırımcıları Derneği (GÜYAD) Yönetim Kurulu Başkanı
SKDM, Türkiye'de birçok sektörde yeniden yapılandırmayı hızlandıracak. Şirketler arasında emisyon azaltımına ilişkin rekabeti artıracak Karbon vergisinin uygulanması, yenilenebilir enerji sektörü için bir mihenk taşı olacak. Şu anda 2035 hedeflerine ulaşmak için kullanılacak bağlantı kapasitesinin neredeyse tümü tahsis edildi. Bir başka ifadeyle iletim sistemimizde yeni yatırımlar yapmadığımız takdirde yeni yenilenebilir enerji kapasitesi bağlamak için boş kapasite bulunmuyor. Bu da önümüze ev ödevi olarak yapılması gereken yeni iletim sistemi yatırımlarını getiriyor. Diğer bir ev ödevi ise doğrudan enerji maliyetleriyle ilintili olan enflasyonun düşürülmesi. Milli ve yerli enerji stratejisi doğrultusunda enflasyonda baz etki yapan enerji maliyetlerinin düşürülmesi, cari açığın azaltılmasının lisanssız üretimden daha çok ticari açıdan da sistemle entegre olan lisanslı üretim ile olabileceğini de vurgulamak gerekir. Türkiye'nin de Amerika'da olduğu gibi enflasyonu düşürme amacına yönelik olarak yenilenebilir enerji için vergisel indirimler ve finansal kaynak kullanımında teşvikler getirmesinin de son derece faydalı olacağına inanıyoruz.
"FIRSATLAR TAKİP EDİLİYOR"
İbrahim ERDEN / Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) Yönetim Kurulu Başkanı
TÜREB üyesi şirketler de diğer sektör şirketlerine benzer şekilde enerji ihtiyaçlarını tamamen temiz enerji kaynaklarından temin etmek üzere özellikle lisanssız projeler (çatı ve arazi GES projeleri ve lisanssız RES projeleri) ve ayrıca depolamalı yenilenebilir projelerine odaklanarak bu alanda yatırım planları oluşturdular. Ayrıca, karbon ayak izlerinin hesaplanması ve sonrasında azaltılmasıyla ilgili çalışmaların yanı sıra karbon ticareti konusunda bilgi ve tecrübelerini geliştirmek yönünde çalışmalar yürüten firmalar olduğunu da takip ediyoruz. Yerli elektrik ve karbon ticareti firmaları da bu alandaki fırsatları takip ediyor. Bu yönelimin bundan sonra da artarak ve çeşitlenerek devam edeceğini öngörüyoruz.