AYFER ARSLAN Günümüzde modern yaşam ve tıp teknolojisindeki gelişmelerle birlikte yaşam süresi uzarken, yaşlı nüfus da giderek artıyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya genelinde 2021 yılında 761 milyon olan 65 yaş ve üstü nüfusun iki kattan fazla artışla 2050 yılında 1,6 milyara yükseleceği tahmin ediliyor. Ülkemizde de gelecekte benzer bir tablo bizleri bekliyor. Her ne kadar genç bir nüfusa sahip olsak da son yıllarda nüfusumuzun yaşlanma eğiliminde olduğu gözleniyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 65 yaş ve üstü nüfus, 2017 yılında 6 milyon 895 bin 385 kişi iken, son beş yılda yüzde 22.6 artarak 2022 yılında 8 milyon 451 bin 669 kişiye ulaştı. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2017 yılında yüzde 8.5 iken, 2022 yılında yüzde 9.9'a çıktı. Nüfus projeksiyonlarına göre, yaşlı nüfusun payı, 2030 yılında yüzde 12.9, 2040 yılında yüzde 16.3, 2050 yılında yüzde 20.8, 2060 yılında yüzde 22.6 ve 2080 yılında yüzde 25.6'ya yükselecek.
Diğer yandan beklenen yaşam süresi de giderek uzadı. 'Hayat Tabloları, 2020-2022' istatistiklerini açıklayan TÜİK'e göre, daha önce 77,5 olan doğuşta beklenen yaşam süresi 77,7 yıla çıktı. Türkiye'de 65 yaşında olan bir kişinin, kalan yaşam süresi ortalama 17,1 yıl olarak kayıtlara geçerken, bu süre erkeklerde 15,3 yıl, kadınlarda 18,8 yılı buluyor. 65 yaşındaki kadınların, erkeklerden ortalama 3,5 yıl daha uzun yaşaması bekleniyor.
AİLE YAPISI DEĞİŞİYOR
Nüfusun yaşlanması haliyle sosyal, ekonomik ve toplumsal birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Sosyal güvenlik sistemlerinin aktif-pasif dengesi bozulurken, sağlık ve bakım maliyetleri ise yükseliyor. Özellikle beklenen yaşam sürelerinin uzamasıyla günlük aktivitelerini yerine getiremeyen bireylerin bakım ihtiyacı artıyor. Türkiye'de sosyal yardımlar ve hizmetler anlamında bakıma muhtaç engelli ve yaşlılara birçok hak sağlanıyor. Ancak sosyal yardımlar kendi elinde olmayan nedenlerle yoksul ve muhtaç duruma düşen bireylere yönelik olduğu için toplumun tüm kesimlerini kapsamıyor. Türkiye'nin sosyal ve aile yapısı nedeniyle bugüne kadar bakıma muhtaç kişiler ve yaşlılar, genellikle aile üyeleri tarafından bakılırken, geniş aile yapısından çekirdek aileye dönüşüm ve kadınların çalışma hayatına atılmasıyla birlikte geleneksel aile ve akrabalık ilişkilerinin dışında profesyonel hizmetlere ihtiyaç da artıyor. Çoğunlukla kayıt dışı çalışan yabancılar tarafından verilen özel evde bakım hizmetlerinin ise hem kalitesi düşük hem de dövize endeksli maaşlar nedeniyle aile bütçeleri açısından ciddi bir mali külfet. Dolayısıyla hem ülke sosyal güvenlik sistemine binen yükü hafifletmek hem de daha konforlu ve güvenli bir yaşlılık dönemi geçirebilmek açısından günümüzde bakım sigortası daha fazla önem kazandı.
OVP'DE YERİNİ ALDI
Dünyada ilk defa 1970'li yıllarda ABD'de başlayan 'Uzun Süreli Bakım Sigortası' daha sonra Avrupa ülkeleri ve Japonya'ya kadar genişleyerek uzun yıllardır uygulanıyor. Geçen yıl ilk defa Türkiye'de Hazine ve Maliye eski Bakanı Nureddin Nebati tarafından dillendirilen Bakım Sigortası, 2024-2026 yıllarını kapsayan son Orta Vadeli Program'da da (OVP) yerini aldı. Buna göre, 'Uzun Süreli Bakım Sigortası'nın gelecek yıl içerisinde devreye alınması planlanıyor.
Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdür Yardımcısı Didem Makaskesen'e göre, yaşlılarımızın yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması, uzun zamandır kamunun gündemindeydi. Bu alanda oluşan ihtiyaçla birlikte 'Uzun Süreli Bakım Sigortası'nın da ön plana çıktığını söyleyen Makaskesen, "Ülkemizdeki bireylerin tasarruf ve sigorta bilincini artırmayı ve alışkanlıklarını değiştirmeyi amaçlayan teşviklerin yanı sıra, bireylerin tüm yaşam döngüsünü kapsayacak şekilde koruma ürünlerinin oluşturulması için yeni ürün planlamaları yapılması, sigorta sektörümüzün gelişimi açısından çok önemli. Toplumdaki kırılgan kesimin korunması açısından büyük bir öneme sahip olan bu ürün, sigorta sektörünün gelişimine ve kapsayıcılığının artmasına da katkı sağlayacak" görüşünü savunuyor.
SOSYAL BİR RİSK
Bakıma muhtaçlık aslında sosyal bir risk. Bu riske karşı da sosyal güvencenin sağlanması önemli bir zorunluluk. Üstelik bu risk sadece yaşlanma ile ilgili değil. Hastalık, kaza, işsizlik, engellilik ve ölüm gibi nedenlerle de bakıma muhtaçlık riski oluşabiliyor. Böyle durumlarda ise bakıma muhtaç kişiler; giyinme, yeme-içme, beden temizliği ve alışveriş gibi en temel ihtiyaçlarını bile tek başına karşılamakta zorlanıyor. İşte, bu noktada devreye girecek olan bakım sigortasının en temel amacı ise bakıma muhtaç kişilere destek olmak. Bakıma muhtaçlık riskine karşı bir güvence oluşturarak bu riskten doğan maddi zararları, gelir kaybı veya gider gider artışlarını karşılamayı hedefliyor.
Didem Makaskesen'e göre, ülke nüfusu içindeki yaşlı bakımına ihtiyaç duyacak kişi sayısı her geçen yıl artıyor. Bakıma ihtiyaç duyan yaşlı bireylerin çok çeşitli gereksinimleri olabiliyor, ihtiyaçlarının karşılanması konusunda zaman zaman yetersiz kalınan durumlar ortaya çıkabiliyor. Bunun yanı sıra bakım maliyetlerinin artması kamu gelir-gider dengesi üzerinde de baskı yaratıyor. Türkiye'de yaşlı nüfusun önümüzdeki dönemde daha da artacağını göz önünde bulundurduğumuzda, Makaskesen, Bakım Sigortası'nın ülkemizde de sunulmaya başlanmasının kişilerin ihtiyaçlarının karşılanması noktasında oldukça 'kıymetli' olduğunu düşünüyor.
DÜNYADA ÜÇ MODEL VAR
Türkiye Sigorta Birliği (TSB) ve Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) da sektör temsilcileri ile birlikte bir araya gelerek geçen yıldan beri bakım sigortasına ilişkin ülke modellerini inceliyor. Türkiye'de nasıl bir model uygulanacağı bu çalışmalar sonucu netleşecek.
Dünya genelinde hangi modellerin uygulandığını araştırdığımızda ise üç farklı model ile karşılaşıyoruz. 'Primli sistem', 'Primsiz Sistem' ve bu iki sistemin birleşiminden oluşan 'Karma Sistem' olmak üzere üç ayrı model söz konusu. Primli sistem, çalışanın ödediği primlerle finanse ediliyor. İşçi, işveren, emekli ve devlet memurlarından belirli oranlarda prim kesilerek fona aktarılıyor. Sigortalının kazancı üzerinden ödediği primler ise ortalama yüzde 2.5 ile yüzde 3.30 arasında değişiyor. Emeklilerin primi ise emekli fonlarından sağlanıyor. Bu fon, yaşlılıktaki ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli bir tutarı karşılıyor. Yaşlılıkta bir görevlinin sizinle sürekli yaşaması, yani evde bakım hizmeti istenirse ödenen prim de yükseliyor.
Primsiz sistem sosyal yardım sistemine benziyor. Primsiz sistemde, toplanan vergilerle sistemin finansmanı sağlanıyor. Karma sistemde ise primli ve primsiz sistem bir arada kullanılıyor. Bu sistemde bakıma muhtaç kişilerin bakım masrafları, çalışanlar ve emeklilerin maaşlarından kesilen primler ve ülke genelinden toplanan vergilerle karşılanıyor. Bu sigorta kapsamında; kişisel bakım, hemşirelik bakımı, psikolojik destek, fiziksel aktiviteler için asistan, evde bakım ve rehabilitasyon gibi hizmetler veriliyor.
İSTEĞE BAĞLI MI ZORUNLU MU?
Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Genel Sekreteri Özgür Obalı, Avrupa'daki sosyal kimliği güçlü Almanya ve İrlanda gibi bütün ülkelerin modellerini incelediklerini belirtiyor. Henüz Türkiye'ye özgü model netleşmese de şu anda masada iki seçenek var. Birincisi; sigorta şirketlerinin daha fazla yük aldığı, ikincisi ise devletin daha çok rol alacağı bir model. Obalı'ya göre, devletin daha çok işin içinde olduğu, sigorta şirketlerinin ise tamamlayıcı olarak yer aldığı modellerin dünya genelinde daha başarılı olduğunu düşünüyor. Çünkü uzun süreli olarak kendi menfaati için bakım sigortalarına birikim yapanların sayısı genellikle azınlıkta kalıyor. Öyle olunca da bakım sigortası çok 'niş' bir ürüne dönüşüyor ve geniş kitleleri kapsamıyor. Obalı, "Geniş kitleleri kapsayacak bir bakım sigortasının dizayn edilmesi için belli bir belli bir birikimin altında kalan insanlara devletin, onun üzerinde kalanlara da sigortalar ile kompanze edilebilecek bir yapının kurgulanmasında yarar var" diyor.
Peki bu ürün isteğe bağlı mı, zorunlu mu olacak? HDI Fiba Emeklilik Genel Müdürü Erol Öztürkoğlu, bu tür ürünlerin zorunlu olması gerektiğini düşünüyor. Çünkü Türkiye nüfusunun giderek yaşlanması nedeniyle bakım sigortası önemli bir ihtiyaç. Ancak Türkiye gibi ülkelerde zorunlu sigorta uygulamalarının bazen ters tepebileceğine de işaret eden Öztürkoğlu, şunları ekliyor:
"Bakım sigortasına girişte; belli yaş altı zorunlu, belli yaş üstüne serbestlik verilebilir. Aslında dünyada çok farklı uygulamalar var. Bazıları kültür nedeniyle başarılı olmuş bazıları başarısız olmuş. Sonuç olarak bu topyekûn bir kültürel bir bakış açısı. Şu anda bütün ülke örneklerini tek tek inceliyoruz."
TAMAMLAYICI BİR GÜVENCE SİSTEMİ
Bakım sigortasına ilişkin kurulacak sistemin finansmanı konusuna gelince, sürdürülebilir olması için sektörde 'devletin güvencesinde' bir sistemin kurulması gerektiği yönünde görüşler hakim. Sektör yetkilileri, bakıma muhtaçlık riskine karşı yoksulluk, gelir durumu gibi ayrı sosyal şartlar aranmaksızın bakıma muhtaç duruma gelmiş bütün kişileri sosyal güvenlik sistemine alacak tamamlayıcı bir bakım güvence sisteminin oluşturulması gerektiğine inanıyor.
Yine sistemin sürdürülebilirliği açısından, bakım sigortasının; işçi, işveren ve devletin ödediği primlerle finanse edilmesi gerektiği görüşü ağır basıyor. Sektör yetkililerine göre bir başka seçenek ise bireysel emeklilik sistemindeki gibi yapılan ödemelerin bir kısmının uzun süreli bakım sigortası için bir yerde rezerv olarak ayrılabilir. Yani BES'ten emekli olacaklara, 'Birikimlerinin tamamını maaş olarak değil, bir kısmını bakım sigortasına kaydırmak ister misiniz" diye bir seçenek sunulacak. Buna göre isteyenler bir yandan tasarruflarını uzun vadeli olarak bireysel emeklilik sisteminde değerlendirirken, bir yandan da daha konforlu bir yaşlılık dönemi geçirmek için birikimlerinin bir kısmını bakım sigortasına ayıracak.
"Sadece yaşlıları kapsamayacak"
Özgür OBALI / Türkiye Sigorta Birliği Genel Sekreteri
Türkiye nüfusunun giderek yaşlanması nedeniyle bakım sigortası ülkemiz için artık zorunlu bir ihtiyaç. Ayrıca ömür beklentileri de uzuyor. Erkeklerde beklenen ömür eşiği 75,5, kadınlarda 80,3. Ömür uzadıkça sağlık harcamaları da artacak. Tabii iş sadece finansmanla bitmiyor. Bir de bunun lojistik tarafı, evde bakım hizmetleri söz konusu. Bu konuda ise ülkemizde nitelikli hastabakıcı sorunu yaşanıyor.
Türkiye'de bakıma muhtaçlık denince genelde hep yaşlılar merkeze oturuyor. Oysa bakıma muhtaçlık çok değişken bir konu. Uzuv kaybı, organ yetmezliği ve çeşitli hastalıklara bağlı olarak bakıma muhtaçlık durumu oluşabiliyor. Bakım sigortasının bütün bu riskleri kapsaması gerekiyor.
Şu anda SEDDK ile birlikte bütün ülke örneklerini inceleyerek Türkiye'ye özgü bir model üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özel sigorta şirketlerinin de sistem içerisinde yer alacağı bir model üzerinde çalışıyoruz. Nasıl ki tamamlayıcı sağlık sisteminde standart hizmet, VIP hizmet gibi farklı katmanlar var. Örneğin; devlet belki standart bir bakım hizmetinde destek sunabilir. Daha konforlusunu isteyenler ise kendi birikimleri ile sisteme katılabilir. Henüz son şekli verilmedi. Yerel seçimlere kadar tasarımı ve dizaynı gibi konular şekillenebilir. Ondan sonraki süreçte ise kanunlaşması gündeme gelecek.
"Türkiye için uygun model arayışı sürüyor"
Didem MAKASKESEN / Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdür Yardımcısı
Dünya örneklerine baktığımızda uzun süreli bakım hizmetlerinin finansman modelleri olarak; bakıma muhtaç tüm bireylere sunulan bakımevi ve kişisel bakım hizmetlerini kapsayan Genel Kapsamlı Model, önceden belirlenen gelir ve/veya varlık eşik değerlerine göre vatandaşların kamu kişisel bakım hizmetlerinden faydalanmalarını sağlayan Gelir/İhtiyaç Testi Modeli ve çeşitli genel kapsamlı modellerin sağladığı fayda programları veya genel kapsamlı modeller ve gelir testi modelinin karışımı olan modeller aracılığıyla hizmet sunan Karma Modellerin uygulandığını görebiliyoruz.
Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun yönlendirmesi ile Türkiye Sigorta Birliği bünyesinde bu konuyu ele almak üzere kurulan çalışma grubu ve sektör temsilcileri, bir araya gelerek Türkiye için en uygun modelin ne olacağı ve ne tür bir ürün kapsamının maksimum fayda sağlayabileceği ile ilgili değerlendirme ve planlamalarını sürdürüyorlar. Bu çalışmaların nihayetinde kamu otoritesi tarafından değerlendirilmesi takiben hayata geçirilmesini bekliyoruz. Çalışmalar devam ettiği için kesin bir yorumda bulunmak mümkün olmasa da ülkemizde, Almanya ve Japonya'da uygulandığı gibi; sigortanın faydası ve maliyeti arasındaki ilişkinin açık bir şekilde belirtildiği, herkes tarafından kolay anlaşılır ve kişilerin kimseye muhtaç olmadan bağımsız yaşayabilmelerini destekleyen bir modelin benimseneceğini öngörüyoruz.
"Devlet ve özel sektör iş birliği şart"
Erol ÖZTÜRKOĞLU / HDI Fiba Emeklilik ve Hayat Genel Müdürü
İlerleyen dönemde yaşlılık, bakım sigortaları daha fazla hayatımıza girmiş olacak. Geçmişte toplum yapımızda imece usulü bir yardımlaşma vardı. Dolayısıyla yaşlı bireylerin bakımı bu şekilde sağlanabiliyordu. Ancak günümüz koşullarında bunun mümkün olmadığını görüyoruz. Bu nedenle sigortanın ihtiyaç anında alınmadığını da göz önünde bulundurursak, yakın dönemde 30'lu yaşlarındaki birçok kişinin ilerleyen yaşlarını bu şekilde güvence altına almak isteyeceğini öngörüyorum.
Önümüzdeki dönemde, bugün OECD ülkelerinde sıklıkla gözlemlediğimiz gibi Türkiye'nin de majör konularından bir tanesinin de yaşlanan nüfus olacağı görüşündeyim. Demografik yapının terse doğru dönmeye başlama riskini gördüğümüz bir noktadayız. Bu da sektör açısından iki temel unsuru öne çıkarıyor. Bunlardan biri emeklilik, diğeri ise yaşlılık. Hem ülkemizde hem de dünyada birçok kişi yaşlılıktaki bakım ve sağlık sorunlarını çözebilecek bireysel tasarrufu sağlayamıyor ve bu noktada bir yetersizlik ortaya çıkıyor. Bu noktada devletle birlikte özel sektörün de devreye girmesi gerekiyor.
Hangi ülkelerde, hangi model uygulanıyor?