ALEV RİGEL Gazze, tarihi boyunca rahat yüzü görmedi. İlk savaşını, MÖ 312'de yaşadı. Mısır satrapı (valisi) I. Ptolemaios, Suriye'yi işgal etmeye niyetliydi (Ptolemaios'a Batlamyus da denir. MS 100-170 yılları arasında yaşayan matematikçi, coğrafyacı, astronom, müzik teorisyeni Batlamyus ile karıştırmamak gerekir). Ancak önce Gazze topraklarını ele geçirmesi gerekiyordu. Bu toprakları aldı da. Önünde hiçbir kabile, hiçbir düzenli ordu tutunamadı.
Aradan iki bin 335 yıl geçti. Gazze hala, savaşlardan kurtulamadı. Gazze Şeridi olarak bilinen bu toprakların başkenti Gazze kenti. Pentapolis'in bir parçası (Gazze'nin yanı sıra Aşkelon, Aşdod, Ekron, Gath kentlerinden oluşmuş birliğe, "beşli kent" anlamında pentapolis deniyor).
Bölge, 350 yıl boyunca Eski Mısırlılar tarafından yönetildi. Daha sonra Doğu Roma İmparatorluğu'nun yönetimine girdi. Roma egemenliğinde en iyi dönemini yaşadı. Limanlar ve deniz ticareti gelişti. 635 yılında Müslümanlar tarafından fethedildi ve Gazze, İslam hukukunun merkezi oldu. Haçlı seferleri sırasında Hristiyanların daha sonra da Moğol İmparatorluğu'nun müstahkem mevki haline geldi (Kalelerle korunan, burçlarında 7/24 nöbet tutulan, güvenli bölgelere "müstahkem mevki" deniyor).
Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin eline düşen Gazze, 1948 Arap-İsrail Savaşı sonrasında Mısır tarafından yönetildi. 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan sonra İsrail'in eline geçti. 1993'te de yeni kurulmuş olan Filistin Ulusal Yönetimi'nin kontrolüne girdi. Aslında Gazze'nin binlerce yıllık tarihini birkaç cümle ile özetlemek mümkün değil. Binlerce yıl diyoruz çünkü Gazze, MÖ 15'inci yüzyıldan beri mevcut.
Bizim Gazze dediğimiz "Gaza", altıncı firavun III. Tutmosis zamanında "Hazat" olarak biliniyordu. Eski Mısır'da da "Ghazzat" olarak anılıyordu. "Değer verilen şehir" anlamındaydı. Daha sonra bölgesel dillerde "güçlü, kuvvetli" demek olan Gaza kelimesi kullanıldı (Din için verilen her mücadele "gaza" olarak nitelendirilmiştir. Gaza, İslam'ın temel kavramlarından biri olduğu için birçok deyim ve atasözümüzde de sıklıkla kullanılır. ''Gazan mübarek olsun'' sözü de bu deyimler arasında yer alır. Sabır ve zahmet gerektiren bir mücadelenin içine girmiş olan kişilere denir).
"BEREKETLİ HİLAL"
Gelelim bugünkü Gazze'nin ekonomisine. Gazze, Batılıların "Bereketli Hilal" (Fertile Crescent) dedikleri coğrafyada yer alıyor. Bu topraklar, harita üzerinde hilal biçiminde görüldüğü için bu adı almış. Türkiye'nin güneydoğusu, Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Mısır'ın kuzeydoğusu, bu hilal içinde (Bilinen en eski kültürün, Bereketli Hilal'de doğduğu yolundaki eski inanç, 1948'den bu yana yapılan radyokarbon araştırmalarıyla doğrulanmıştır. Bugün, en geç MÖ 9000 dolaylarında bölgenin yerleşik tarıma ve köy yaşamına geçtiği, hemen ardından da sulu tarımın başladığı bilinmektedir. Bütün dünyadaki tarımın temelinde bulunan sekiz bitkiden altısı, ilk kez bu bölgede yetiştirilmiştir. Bunlar; çift sıralı buğday, tek sıralı buğday, arpa, mercimek, bezelye, nohut, acı burçak ve keten bitkisidir. (Bereketli Hilal terimini ilk kez Amerikalı arkeolog James Henry Breasted kullanmıştır.)
Çilek, narenciye, hurma, zeytin ve değişik sebzeler, bölgenin önemli tarımsal ürünleridir. Ne yazık ki kirlenme ve suya olan aşırı talep, çiftliklerin kapasitesini azaltıyor. Küçük ölçekli sanayileri ise; plastik, inşaat malzemeleri, çömlek, tekstil (özellikle pamuklu elbise), mobilya, kiremit, bakır mutfak gereçleri ve halı üretimiyle biliniyor. Oslo Anlaşmaları, binlerce Gazzeli'nin hükümetlerde, bakanlıklarda, güvenlik şirketlerinde, uluslararası organizasyonlarda ve UNRWA'da (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı - United Nations Relief and Works Agency for Palestine Refugees in the Near East) çalışmalarına imkan tanıdı (Oslo Anlaşmaları, İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasındaki çift anlaşmadır: Bunlar; 1993'te Washington DC'de imzalanan Oslo I Anlaşması ve 1995 yılında Mısır'ın Taba kentinde imzalanan Oslo II Anlaşması'dır. Anlaşmalar, "Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı"nı kabul eder).
AVM BİLE AÇILMIŞTI, ANCAK…
2010 yılında "Gaza Mall" (Gazze AVM) bile açılmıştı. Her tür ürünü bulmak mümkündü. Ürünlerin yüzde 90'ı İsrail'den geliyordu. Çocuklar için bir su parkı bile vardı. Oysa Gazze, 2008'de ekonomik durgunluk içine girdi. Bu nedenle Gazze'nin endüstriyel operasyonlarının yüzde 95'i askıya alındı. İşsizlik yüzde 40'a kadar çıktı. Gazze'de iş gücünün yüzde 53'ünü oluşturan özel sektör, zor durumda kaldı. Çoğu iş yeri iflas etti. Daha önce 3 bin 500 fabrika ve atölye, 35 bin kişiye istihdam sağlarken, kısa sürede bin 700 işletme ayakta kalabildi. Tarım sektörü de ağır darbe aldı. "Kâr ürünü"ne bağımlı olan 40 bin kadar işçiyi olumsuz etkiledi (Kâr ürünü olarak adlandırılan ürün, kâr amacıyla satılmak üzere yetiştirilen tarımsal ürünlerdir. Genellikle bir çiftlikten ayrı taraflarca satın alınır. Üreticinin kendi ailesini doyurmak ya da hayvanları için ayırdığı ürün, kâr ürünü olmaz).
2007'de hane başına yapılan harcama, üç yıl öncesine oranla yüzde 60 civarında arttı. UNRWA'nın gıda yardımına bağımlı ailelerin sayısı on katına çıktı. OXFAM'ın 2009 raporuna göre emlak piyasası daraldı, sağlık ve eğitim hizmetleri aksamaya başladı (OXFAM, 1942'de İngiltere'de, 21 bağımsız yardım kuruluşunun birleşmesiyle oluşturulan ve kâr amacı gütmeyen bir konfederasyondur. Yoksulluğu azaltmayı hedefler. Dünyanın pek çok yerindeki yardım kuruluşlarıyla iş birliği yapar). 2010'dan sonra işler düzelmeye başladı. Ekonomi, yüzde 8 büyüdü. Ekonomik etkinlikler, yabancı yardımlarla desteklendi. Özellikle sahil şeridinde çok sayıda otel inşa edildi. Ancak turist gelmiyordu. Otellerde; gazeteciler, yardım getiren yabancılar, Birleşmiş Milletler personeli kalıyordu.
OKULLARDA BAŞARISIZLIK YÜZDE 80'E ÇIKTI
1997'de yapılan bir araştırmada, on yaş üzeri kesimin yüzde 90'ı okuma yazma biliyordu. 2006'de Gazze'de 210 kadar okul vardı. Dörtte üçü, yerel yönetimler tarafından işletiliyordu. Sadece 13'ü özel okuldu. 2007'de işler yine bozuldu. Okullarda başarısızlık oranı yüzde 80'di. Matematikte ise yüzde 90. Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu UNCF'ye (United Naitons Children's Fund) göre enformasyon teknolojilerine, bilim laboratuarlarına ve fizik deneylerine ödenek ayrılamıyordu. UNCF, İkinci Dünya Savaşı sonrasında çocuklara ve annelerine gıda ve tıbbi malzeme yardımı yapmak amacıyla kuruldu. Daha sonra UNICEF (Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuk Acil yardım Fonu - United Nations International Children's Emergency Fund) bünyesinde yeniden düzenlendi.
EL ŞİFA HASTANESİ'Nİ İNGİLİZLER KURMUŞTU
Sağlıkta da durum farklı değildi. Gazze'nin en önemli sağlık merkezi, El Şifa Hastanesi'ydi. 1940'larda İngilizler kurmuştu. Önceleri birkaç baraka iken, zamanla bölgenin en büyük hastanesi konumuna gelmişti. 1956'daki Süveyş Kanalı Krizi'nden sonra İsrail bu topraklardan çekilince Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır, hastaneyi hem geliştirdi hem genişletti. Aynı zamanda ikinci bir hastanenin yapılması için talimat verdi. Yine de El Şifa, en büyük hastaneydi. Dünya Sağlık Teşkilatı WHO'ya (World Health Organization) göre bu hastaneler, tedavi için bölge dışına giden hasta sayısını yüzde 89 oranında azaltmıştı. Ama enerji kısıtlı ve pahalıydı. Bölgesel olarak 8-12 saatlik elektrik kesintileri yapılıyordu. Hastaneler, bu kesintilerden muaf değildi. Barış zamanında hal böyleyken bugünkü durumu düşünemiyoruz bile.