Yedi Kıta’nın hâkimi: Alper Dalkılıç
PARA RÖPORTAJ/ AYŞEGÜL KÜÇÜKKURT ZOR Dört ultra çöl maratonu (Atacama Çölü, Gobi Çölü, Sahra Çölü, Beyaz Çöl- Antarktika), Avustralya'daki dünyanın en uzun 'The Track Outback Race' yarışı, Avrupa Kıtası'nda İzlanda ve Kuzey Amerika Kıtası'nda Grand Kanyon ultra maratonları… Dünyanın en önemli ve en zorlu parkurlarına katılan Alper Dalkılıç, yedi kıta yedi ultra maraton serisini tamamlayan ilk Türk sporcu ünvanına sahip. Tamamen kendi azmi ve merakıyla elde ettiği başarıları sonucu bu noktaya geldiğini söylemek mümkün… Dalkılıç, bankada çalışırken ve kurumsal bir hayata sahipken, yavaş yavaş dokumaya başlamış sporculuk kariyerini… Şimdi ise dünyaca ünlü organizasyonlarda yarışıyor, gittiği ve gördüğü yerleri fotoğraflıyor, yanı sıra antrenörlük yapıyor. Pek çoğumuz için hayallerinin peşinden koşma cesareti sağlayan Dalkılıç'ın 2024 hedefi ise belli. "Seneye şubat ayında katılmayı planladığım 300 mil uzunluğundaki 'Yukon Arctic Ultra Maratonu' var. Amaç, donmuş Yukon Nehri üzerinde, pulka adlı kızağı çekerek 300 mil ilerlemek" diyor.
Doğa sporcusu ve ultra maraton koşucusu Alper Dalkılıç ile bir araya gelerek kariyerinin başlangıcından bu yana geldiği noktayı ve başarılarını konuştuk…
-Bankada çalışan biriyken adından söz ettiren bir sporcu oldunuz. Nasıl başladı kariyer yolculuğunuz?
1978'de İzmir'de doğdum. Kendimi bildim bileli sporun içindeyim demiyorum ama üniversite öncesinde spora başladım. Annemin sabah erkenden koşuya giden ablamın yalnız kalmaması için "Ablanın yanında ol sen de yalnız bırakma" telkinleri ile kendimi bir anda koşuda buldum. Öncesinde ilgilendiğim sporlar Amiga 500'de futbol oynamak ve bisiklete binmekti. Amiga 500, şimdilerin e-sporu olarak kabul edilebilir. Uludağ Üniversitesi'nde İktisat okudum. Aksatmadan yaptıklarım arasında yaz-kış her gün yaptığım koşularım vardı. Kampüs ortamında spor salonunda tanıştığım şampiyon halterci Ziya Hocamın beni salonda koşarken görünce "Hadi, ben her gün kampüs çevresinde koşuyorum, sen de katıl koşularıma" çağrısı ile benim için yeni bir sayfa açılmış oldu. Üniversite ile koşu hayatım başlarken bunun yanı sıra dağcılık, bisiklet ve havacılık kulüplerinde aktif görev aldım. 2000 yılında ilk yurtdışı faaliyetim, İran'da tırmanışa gitmek oldu. Bence üniversiteler, kişinin kendi yolunu çizmesi için çok önemli platformlar.
Masa başından önce spor hayatım da şekillenmeye başlamıştı. Mezun olduktan sonra farklı çalışma hayatı yerine kendimi özel bir bankanın yönetici yerleştirme programında buldum. 10 yıllık banka hayatımın beş yılını ticari pazarlama, kalan beş senesini de Kurumsal İletişim biriminde geçirdim. 10 yıllık sürecin bana kattığı en önemli şeyi düzen oldu. Masa başı işte insan üretken olabiliyor. Ofis ortamları bence hala bu süreçte üretkenlik ve disiplin için önemli husus.
-Dağcılık, paraşüt, maraton koşuları, bisiklet turları ve önemlisi fotoğraf çekmek… Hepsini bir arada yürütmek zor olmuyor mu?
Aslında hepsi birbiri ile bağlantılı diyebilirim. Koşarak kondisyon korur, dağa tırmanır sonrasında koşarak ya da yürüyerek ineriz. Üniversite döneminde de yamaç paraşütü ile ilgilenirdim. Uçtuktan sonra kanadımızı toplayarak sırtlanıp tekrar tırmanışa geçerdik. Gittiğim, tırmandığım, yeni gördüğüm yerleri fotoğraflamak da özel bir tutku benim için. Türkiye, İran, Rusya, Çin ve Gürcistan' da tırmanışlarında çektiğim dağ fotoğraflarımı 2011 yılında 'Dağlar' isimli sergide alışveriş merkezinde sergiledim. Sergide uzaktan fotoğraflara bakanların tepkilerini ya da hangi karenin önünde daha çok vakit geçirdiklerini görmek beni daha çok heyecanlandırıyordu. Hobi yerine bu güzel uğraşları yaşam tarzı haline getirince, yemek yemek, içmek, uyumak gibi günlük rutinlere bağlanıyor.
Şimdilerde koşu antrenörlüğü de yapıyorum... Türkiye'de farklı coğrafyalarda gerçekleşen yarışlara danışmanlık yaptım. Bu sene içinde bambaşka bir coğrafya olan Kemaliye'de bir koşu organizasyonuna imza attık. Doğası ve Türkiye'de tek olan demir basamaklarıyla Kemaliye, ülkemizde görülmesi gereken lokasyonlardan. Ayrıca beş yıl boyunca Columbia Montrail koşu takımı koçluğu yaptım.
-Yaptığınız sporlar için güçlü bir kondisyona sahip olmak şart. Peki, siz bu konuda neler yapıyorsunuz, antrenmanlarınızı nasıl planlıyorsunuz?
Her zaman söylediğim gibi; "Yemeğin kısık ateşte pişeni makbul." Sabır ve özen, önemli hususlar. Yaşadığım coğrafya, gidilen yerler, olmak istediğim yerler ve beraberimde olanlar ile bu yaşam tarzını seçiyorum. Çevreniz, yaptıklarınız ve yapacaklarınızda önemli kıstas. Tercih sizin. Çıktığınız tatilde dahi bir çift spor ayakkabı, giysi, birkaç aksesuar ile yeni keşifler yapabilir, başkaları henüz kahvaltıya oturmadan siz yol haritanızı çoktan çizmiş olursunuz.
Koşu, üniversiteden bu yana kurumsal hayat ve askerlik dâhil hep hayatımdaydı. Hangimiz önce bırakacağız bakalım. Haftada bir gün harici her gün antrenman yapmaya çalışırım, asansörden uzak durur, merdivenlerde sanki yeni bir dağa çıkarcasına durmaksızın tırmanırım. Fiziksel direnç yanında mental (zihinsel) güç de çok önemli. Fiziken iyi durumda olsanız da eğer yönetim merkezi istekli değilse yol almanız mümkün değil. Yapacağınıza önce kendinizi inandıracak, sonrasında da çevrenizi inandırarak yola devam edeceksiniz. Denemeden nasıl bilebiliriz, belki de ertesi gün daha iyi bir gün bizim için.
-Yedi kıta yedi ultra maraton serisini tamamlayan ilk Türk sporcu ünvanına sahipsiniz. Bu başarı size neler kazandırdı?
2012-2013 yıllarını düşününce bazen "rüya mıydı?" diyorum. Yedi kıtada her biri en az 250 kilometreden oluşan, en az bir hafta süren -Avustralya'da 10 günde 520 kilometre koştum- sırtta çantada yemekler ve tüm malzemeler ile serüvene çıktık. Sırasıyla Güney Amerika kıtasında Atacama Çölü, Asya kıtasında Gobi Çölü, Afrika kıtasında Sahra Çölü, Beyaz Çöl: Antarktika, Avrupa kıtasında İzlanda, Kuzey Amerika kıtasında da Büyük Kanyon. Hepsi de hala gözümün önünden muazzam bir film şeridi edasıyla geçiyor. 2011 yılında 300'den fazla yere e-posta attıktan sonra banka için eğitimlerde tanıştığım koç ve danışman olan Mehmet Yıldırım Özel hocamdan sonra hayalin gerçeğe dönüşmesi muazzamdı. Kendisinin beni dayanıklılık konusunda Klimaplus-Mitsubishi Electric firmasına önermesi ile kendimi çöller ve başka bir yaşama uzanan adımları atarken buldum. Mehmet Hocamın destekleri unutulmaz, yola çıkarken yalnız olmadığınızı bilmek çok çok önemli. O yıllarda çalıştığım bankanın da üç kıtama destek vererek hayal ortağım olması unutulmazdı. Dönemin Finansbank CEO'su Ömer Bey'in beni 'farklı bankacı' olarak nitelendirmesini hala hatırlarım. Dileğim spor ve sporcu dostu firmalar, yöneticiler ve çalışanların sayısının artması.
2012'de bir yıl içinde dört kıta tamamlanması ile kazanılan 'Grand Slam' ünvanında katıldığım Antarktika sonrası havalimanında beni karşılayan dostlarım karşısında çok duygulanmıştım. 'Grand Slam' ünvanını 2012'de tamamlayan dünyada 17 kişi vardı, şimdilerde sayı 90'larda. 'Grand Slam' sonrası dünyayı bisikleti ile gezen dostum Gürkan Genç'in tavsiyesi ile #7kıta7ultramaraton projemin temelleri atıldı. Projeyi tamamlayınca firma, kurum, kuruluş, dernek, okul, kulüplerde sayısız sunumlar yaptım. Verdiğim mesajlar arasında "Ben yaptıysam siz de rahatlıkla yapabilirsiniz" var. O sürece ait çıkmayan kitabı tamamlama ödevim ise devam ediyor.
-Bugüne kadar sizin için en önemli yarış hangisiydi?
2010 yılında katıldığım ve bir hafta süren Likya Yolu Ultra Maratonu, benim için unutulmazlar arasında yer alıyor. 250 kilometre uzunluğundaydı. Bankada çalışırken çalan bir telefon, ucunda banka doktoru Aylin Savacı Armador, hadi hazırlan diyor ve kendimi başka bir dünyanın kapılarını aralarken buluyorum. Koşu sayesinde coğrafi bilgileriniz de zenginleşiyor. Özel bir üniversitede sunuma gittim, Likya Yolu diyorum kimsede tık yok, coğrafya dersleri bizim zamanımızda da keyifli değildi. Likya Yolu, benim için ultra maraton dünyasına adımda öncü. Bir hafta boyunca sırtta çanta, çanta içinde bir haftalık giyecek ve yiyecek, dışarıdan sadece çadır, içme suyu ve yemek yapmak için sıcak su desteği var. Çöllerde ise elektrik ve akan su yok. Aslında hepsi de kendine yeterlik üzerine kurulu. Bir hafta içinde bir çadırda 10 kişi, sırtta çanta, az eşya ve her gün için belli yiyecekler ile yaşam sonrası şehre dönünce sorguluyor insan. Ne kadar az kaynakla yaşanabiliyor… İstemek ve azim önemli.
-Dağcılığa merakınız nasıl başladı? Şu zamana kadar nerelere tırmandınız?
Dağcılık da koşu gibi üniversite yıllarında hayatıma girdi. Türkiye'de birçok dağ ile yurtdışında bulunan Demavend Dağı (İran), Kazbek Dağı (Gürcistan), Elbruz Dağı (Rusya) ve Muztag Ata Dağı (Çin) ziyaretlerim oldu. 5-11 Ağustos'ta yıllar sonra Türkiye'nin çatısına (Ağrı Dağı) tekrar dokunmak üzere 10 kişilik bir ekibe liderlik ettim. Dağcılık, bambaşka bir dünya; insanın yapabildiği ve doğasına en uygun olan yürüyüşle durmak bilmiyorsunuz. Zaman geliyor teknik malzemeler ile de tırmanışlar, baharatı oluyor sporun. Dağcılıkta taşıdığım çanta ile ultra maratonlarda sırtta çanta taşımaya daha erken alıştım, hem yeni yerler görmek hem de yeni insanlar tanımak… Bana kattığı en büyük özellik, paylaşmak.
-Gelecek yılki projeleriniz hakkında neler söylersiniz?
2024 Şubat ayında katılmayı planladığım 300 mil uzunluğundaki Yukon Arctic Ultra Maratonu var. Donmuş Yukon Nehri üzerinde, kızak çekerek (evet siz çekiyorsunuz, pulka adı verilen kızak) 300 mil ilerlemek. Belli süre içinde ara istasyonlardan geçerek bitiş çizgisini göğüslemek. Hala sponsorluk arayışım devam ediyor. Ayrıca bu sene Ağustos ayında yaptığım Ağrı Dağı tırmanışı sonrası 100 mil uzunluğundaki 'Runfire Salt Lake Ultra Marathon'; Ekim ayında da 119 kilometre uzunluğundaki Kapadokya Ultra Maratonu'nda koşmak da planlarım arasında…
-Spor yaparken gördüğünüz eksiklik ve sorunlar var mı?
Spor ve sporcular hala istenilen, hak edilen noktada değil. Koşu sporu, kurumsal firmalar tarafından hala senede bir koşarak köprüden geçtiğimiz organizasyondan ibaret olarak biliniyor. Bisiklet sporu ile uğraşanlar yüksek vergiler ile spor malzemelerine sahip olduktan sonra can güvenliği olmadığından şikâyetçiler ve sonuna kadar haklılar. Spor sevdalısı olandan tutun araç sürücülerine kadar hepimizin üzerine düşen görevler var.
Koşu, ultra maraton sporu; diğer dallar arasında seyircisi olan ve de para kazandıran bir alan değil. Yaşam tarzı olarak benimsememiz, bu konudaki idealist tavırlar, bizi bu süreçte başarılı kılıyor. Bankadan ayrıldıktan sonraki yaşamım spor ile evrildi. Tamamen bu alanda yoğunlaşmış, bu uğurda hayatımı şekillendirmiş vaziyetteyim. Her alanda olduğu gibi vazgeçmeden devam etmek sizi değerli kılıyor ve hedeflediğiniz noktanın kapıları zamanla açılıyor.
"Hayalinizi destekçiniz olmadan gerçekleştirmek çok zor"
Spor yapmak mı yoksa sponsor bulmak mı zor derseniz, bunun cevabını size sponsor bulmak olarak söyleyebilirim. Pek çok etkinliğe sponsor bulduktan sonra yönelmiş ve hazırlanmışımdır. Hayalinizi destekçiniz olmadan gerçekleştirmeniz çok zor. Çöl maratonları için sponsorlarım; Klimaplus-Mitsubishi Electric, Qnb Finansbank, THY ve katıldığım yarışlara ürün destekleriyle Garmin, Mavili Kapı, Spot. Şu an ürün destekleri harici bir sponsorluğum yok.
"Dağlardan sonra şimdi de insan portresi çekeceğim"
Fotoğraf çekmek ve çekilmek, ikisi de ayrı tutku. Bankada iken İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği'nde (İFSAK) eğitim almış, oradan da banka kulübünde faaliyetlerde bulunmuştum. İlk başlanılan yıllar için tavsiyem, İFSAK gibi köklü kurumlardan eğitim alınması. Sonrasında yol haritası çiziliyor. 2011'deki 'Dağlar' sergimi, yaptığım tırmanışlardan çektiğim karelerden oluşturdum. Dağlar özellikle insanlar ile muhteşem fotoğraf veren coğrafyalar. Bir de portre merakım var, onu da bundan sonra gittiğim yerlerde çekmeyi planlıyorum.
Hangi yarış ve maratonlara katıldı?
Çöl maratonları, Kapadokya, Kaçkarlar, Erciyes, Likya Yolu Ultra Maratonu, Efes, Frig, Tahtalı, Kaz Dağları, Uludağ, İznik, Tuz Gölü, Kanarya Adaları, Ultra Trail du Mont Blanc (100 mil koşarak Fransa-İtalya-İsviçre), PTL (290 km, bir hafta içinde üç ülke), Tor des Geants (330 km-İtalya), Atina Maratonu, Olympus Ultra Maratonu.