Deprem travmasıyla mücadele etme yolları

Kahramanmaraş merkezli yaşanan deprem şüphesiz herkesi sarstı. Özellikle enkaz altından çıkan insanlara nasıl davranılmalı? Bu görüntüler çocuklara izletilmeli mi gibi sorular, konunun en önemli başlıkları arasında yer aldı. Peki bundan sonra ne yapmalı?
16.02.2023 13:11 GÜNCELLEME : 17.02.2023 00:00

PARA ARAŞTIRMA/ ÖZGE ÖZ Merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 10 ilde büyük yıkımlara yol açan deprem, tüm Türkiye'yi yasa boğdu Yaşanan olumsuz olay herkesi etkiledi, en çok da psikolojimizi… Türkiye'yi sarsan deprem felaketi sonrası enkaz altında kalan vatandaşların arama kurtarma çalışmaları devam ediyorken deprem korkusu, toplumu tekrar etkisi altına aldı. Şimdi bu konuyla ilgili ne yapabiliriz, ona bakmak gerek. Özellikle çocuklara televizyondaki olumsuz görüntüler izlettirilebilir mi, onlara bu durum nasıl açıklanmalı, depremzedeler ne yapmalı gibi soruları, işin uzmanlarına sorduk.

DOĞRU BİLGİ ÖNEMLİ

Depreme maruz kalan, kurtarılan bireylere yaklaşım sonraki süreçte ruh sağlıkları açısından büyük önem taşıyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Uzman Psikolog Sena Sivri, psikoloik ilk yardımın püf noktalarının bu süreçte hem uzmanlara hem de afet bölgesinde etkilenenlere yardımcı olmak isteyen herkesin işine yarayacak yöntemler olduğunu belirtiyor. Sivri, "İlk günler için yapılacak en önemli psikolojik yardım, bireylerin güvenlik ve sağlıkla ilgili ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamaktır. Kişiler kendi öykü ve duygularını aktarmak istediğinde sükunetle dinlemek, onlara doğru bilgi vermek, hayatta olan yakınlarıyla bir araya gelip iletişim kurmalarını sağlamak gerekir" diyor. Sivri, konuşmasının devamında ise "Konuşmaya zorlamaktan uzak durmak, 'her şey iyi olacak, en azından sen hayattasın' gibi öz yeterliliklerini etkileyecek söylemlerden kaçınmak, hissetmesi ya da yapması gerekenler gibi nasihat vermekten uzak durmak, tutulamayacak sözler vermekten kaçınmak önemlidir" şeklinde konuşuyor. Çocuklarla iletişim kurarken sakin, şefkatli, dinlemeye hazır bulunmak, yaşlarına uygun bir dille yaklaşmak, ısrarcı olmamak, korunaklı ve güvenli bir alanda onların istediği ölçüde duygularını ifade edebilecekleri bir alan yaratarak konuşmanın önemli olduğunu belirten Sivri, tutulamayacak sözlerden kaçınmanın çocuklara yaklaşım açısından en önemli unsurlardan biri olduğunun da altını çiziyor. Afetlerde cinsiyet, yaş grubu, kültürel altyapıya bağlı olarak ve bireysel özellikler bağlamında herkesin farklı tepkiler verebileceğini unutmamak lazım diyen Sivri, bu yüzden standart bir yaklaşımın olmadığını belirtiyor. Sivri, son olarak "Herkese ihtiyacı doğrultusunda yaklaşılması gerektiğini göz önünde bulundurarak, bireylerin kişisel alanlarına saygı duyarak, ısrarcı olmadan yardımcı olmak gereklidir" diyor.

KORKU VE KAYGI BULAŞICIDIR

Medipol Mega Üniversite Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Yasemin Kamalı, meydana gelen depremlerin çocukların psikolojik gelişimine etkisi üzerine önemli açıklamalarda bulundu. Kamalı, depremin her yaş grubu için farklı anlamı olduğuna değinerek "12 yaş, yani ergenliğin altındaki çocuk için depremin anlamı farklıdır. Bu nedenle çocuğun yaş grubuna göre depremin anlatılması oldukça önemli. Çünkü çocuk, ailenin de endişesini taşıyarak birtakım korkular geliştirebilir" ifadelerini kullandı. Bu kapsamda ebeveynlere çok fazla iş düştüğüne dikkati çeken Kamalı, şöyle devam etti: "Korku ve kaygı gibi durumlar bulaşıcıdır. Örneğin, depremi yoğun yaşamamış çocuklar, videolarda ya da televizyonlarda bu ana şahit olabiliyor. Bu noktalarda çocuğa gerekli açıklamaların yapılması, anne ve baba kaygılıysa en azından çocuğa karşı bu durumun azaltılması oldukça önemli. Çünkü anne ve baba endişelenirse çocuk da endişelenir. Ama biz normalleştirirsek mesela 'bu doğal afet, bunun önüne geçmek çok mümkün değil, ama önlemler alabiliriz' gibi söylemlerde bulunursak çocuğu rahatlatmış oluruz." Kamalı, çocuk zihninin depremi bir sürü sebebe bağlayabildiğine değinerek, "Mesela çocuk 'Allah bizi cezalandırıyor mu, acaba kardeşime kötü davrandım, anne ve babama geçen gün karşı geldim o yüzden mi oldu' gibi düşünceler kurabilir. Kısacası çocuk kendini sorumlu tutabilir. Bu noktalarda bunlarla hiçbir alakası olmadığını çocuğa göstermek çok önemli. Çocuklar kaygıyı bizden farklı olarak yaşar. Yetişkinlerde görülen birçok semptom, patoloji çocukta da görülür. Ama bunun dışında; çocukta aşırı huzursuzluk, rüyalarda depremi görme, uyuyamama, evden çıkamama gibi durumlar görülebilir ya da sürekli ebeveynlerine 'Ölecek misin ya da yanımda olacak mısın' gibi sorular sorabilir. Bu tarz durumlarda hakikaten onların yanında olduğunuzu, güvende olabilmek için neler yapmak gerektiğini anlatmalısınız. Veya bu durumun onun yüzünden olmadığını, depremin bir doğal afet olduğunu ve çok basit bir dille onun sorduğu sorular çerçevesinde anlatmak oldukça önemli."

Çatışmaya en elverişli grubun ise ergenler olduğuna dikkati çeken Kamalı, "Ergenler ölüm gerçeğiyle daha fazla karşılaşmış ve soyut bir kavramı daha rahat algılayabilen bir grup. Fakat orada da şöyle bir şey olabiliyor; internetle haşır neşir oldukları için bu defa daha fazla şey bildiklerini sanıyorlar. Ebeveynlerine 'Siz bilmiyorsunuz, her yerde bunlar var, ben araştırdım, okudum, böyle yapılması gerekiyor' gibi çıkışlarda bulunabiliyorlar. Tabii anne ve baba farklı bir kuşaktan olduğu için çatışma başlıyor. Ailelerin bu noktada biraz dinlemesi ve çocuklarını sakinleştirmesi gerekiyor. Ama aileler, "Bizim kaç yıllık tecrübemiz var, senin telefonda ya da tablette okuduğunla değil bu işler' diyerek çatışmaya girdiğinde bu defa ergen dinlenilmediğini, saygı görmediğini hissedip daha farklı bir şekilde depreme tepki gösterebilir." Deprem anına maruz kalan çocukta travma yaşanabileceğine karşı uyaran Kamalı, şu bilgileri paylaştı:

"Deprem travması yaşayan çocukta evden çıkmama, okula gitmeme, karın ağrısı, bulantı, kusma ya da uykuya dalmada güçlük, annesini dışarıya bırakmak istememe gibi durumlar olabiliyor. Bu noktalarda ebeveynin dikkatli davranması gerekiyor. Deprem travması yaşayan çocuğa psikolojik destek şart, psikososyal destek ağlarından yararlanmak oldukça önemli. Bu noktada oyunlar ve oyuncaklarla depremi anlatmak, deprem anına karşı neler yapılabileceği, nasıl önlemler alınabileceği çocuklara öğretilmeli. Çocukluk çağında deprem travmasını atlatamayan bireylerde her an ölüm, ani bir tehlike karşısında kayıp yaşayacağı, kendini ya da yakınını kaybedebileceği görülebilir. Mesela bu bireylerde tahammül, stres, kaygı gibi durumlara baş edebilme becerisi düşük olabiliyor. İlla deprem olmak zorunda değil mesela işyerinde yaşadığı stres karşısında da çok yoğun bir tepki gösterebiliyor."

DEPREMLE İLGİLİ KONUŞUN

Kamalı, her depremden sonra sosyal medyada yaşanan kaostan çocukları uzak tutmanın mümkün olamayacağına dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı: "Benim önerim, bu noktada ebeveynlerin çocuklarıyla beraber oturup bunları belirli bir ölçüde izlemesi. Örneğin bir saatlik haber videosunun tamamını değil de olayın özetine hakim olup sonrasında depremle ilgili çocuğunuzla konuşabilirsiniz. Mesela İstanbul'da deprem olacağı söyleniyor, ama biz bu konuda neler yapabiliriz, deprem çantasında nelerin olması gerekiyormuş gibi söylemlerde bulunabilirsiniz. Aslında bunu beraber yaparak çocuğa da interneti nasıl kullanacağını öğretmiş oluruz. Öte yandan çok küçük yaşlardan itibaren örneğin; ana sınıflarında deprem derslerinin verilmesi çok önemli. Örneğin; o anın yaşatılması, tatbikat yapılması, nasıl önlemlerin alınması gerektiği, deprem çantasını beraber hazırlamak gibi. Çocuklara böyle durumlarda ne yapması gerektiği oyun yoluyla anlatılabilir. Çünkü çocukların en gerçekçi dili oyundur. Oyun yoluyla belki bunların anlatılması oldukça önemli."

BELİRSİZLİKLER TETİKLİYOR

Depremin kendisinin değil, olası sonuçlarının kişide korku oluşturduğunu vurgulayan uzmanlar, "Seismophobia" olarak adlandırılan deprem korkusunun en çok belirsizlikle tetiklendiğini ifade ediyor. Deprem sonrası psikolojik tepkiler arasında korku, konfüzyon, keder, suçluluk, öfke gibi pek çok güçlü zihinsel ve duygusal durumlarla karşılaşıldığını belirten Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, psikolojik desteğe ihtiyacı olan kişilere duygularını bastırmaya çalışmadan kendilerini ifade edebilme olanağı sağlanması gerektiğinin altını çiziyor. Demir; afet sonrası normal hayata dönme sürecini kolaylaştırmak için beslenmeye dikkat edilmesini, egzersiz yapmayı, kahve ve sigara gibi uyaranların kısıtlanmasını öneriyor. Depremin beklenmedik ve ani bir olay olduğunu hatırlatan Demir, "Deprem bilindiği üzere insan hayatını tehdit ediyor. Bunun gibi olaylar karşısında insan beyni 'Savaş ya da kaç' tepkisi veriyor. Tehlikeden kurtulmak için kalp atımı ve soluk alıp verme hızının artması, kas gerginliği, korku, şaşkınlık içinde olanlara inanamama hali, uyuşma hissi, terleme, titreme ve bulantı bulguları ortaya çıkabilir. Tehdit ortadan kalktıktan sonra ise yaşanan sıkıntılı sürecin, insanın duygu, düşünce dünyasına baş edebilme sorunu ortaya çıkıyor" ifadelerini kullandı. Deprem sonrası psikolojik tepkiler arasında korku, konfüzyon, keder, suçluluk ve öfke gibi pek çok güçlü zihinsel ve duygusal durumlara rastlandığını belirten Demir, "Devam eden süreçte uyku ve konsantrasyon sorunları ortaya çıkabilir. Yaşananlar zihinde sürekli olarak canlanabilir. İnsanların büyük çoğunluğu, deprem deneyiminden önce dünyayı güvenli bir yer olarak kabul eder ve yakınlarındaki insanların birdenbire ölebileceği düşüncesini taşımazlar. Bu çok sarsıcı bir travmayla karşılaşmamış olmalarından kaynaklanır. Bu güven, ömür boyunca yavaş yavaş inşa edildiğinden, ortaya çıkan ani değişime aynı hızla uyum gösterebilmek insan ruh sağlığı için çok zordur. Deprem sonrası ortaya çıkan bu yeni gerçeklik, bilinçte birbiriyle zıt duygu durumları yaratır. Her zaman yapılması gereken, ilk yaraların sarılmasından sonra, yaşanan trajik olayın kabullenilmesi, yaşamın yeniden anlamlandırılması ve yaşamsal sorumluluklara kalınan yerden devam edilebilmesidir" dedi. İnsanların travmayla başa çıkmalarına yardımcı olacak pek çok farklı, kişiden kişiye değişen yöntem olduğunu belirten Demir, şunları söyledi,

"Depremin hemen sonrasında yapılacak psikolojik destekte kişiye, yaşadıklarını ve duygularını rahatça ifade olanağı vermek, zihinsel ve bedensel rahatlığa imkan sağlamak birincil konudur. Sonrasında travmanın yaratabileceği duygusal sorunlar konusunda aydınlatıcı bilgiler sunmak önemli yer tutar. Depremi yaşayan kişi eğer bu deneyimi ile ilgili konuşmak istemezse buna zorlanmamalıdır. Kendisinin istediği, hazır olduğunu düşündüğü bir zamanda duygu ve deneyimini paylaşabileceğini bildirmek, kişiyi rahatlatacaktır. Konuşulduğunda kişinin yaşadıklarını değersizleştiren ve duyguları bastırmaya yönelten yorumlardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Bu noktada travma, kişinin yaşamına yeniden devam etme konusundaki motivasyonunu kırmış olsa da çabalamanın öneminin kavranması, psikolojik iyilik hali açısından çok önemlidir. Deprem sonrası yas kaçınılmaz olabilir. Fakat her travmatik olay gibi bu olayın da giderek etkisini kaybetmeye başlayacağı gerçeği vurgulanmalı."

KAYGI ARTABİLİR

Eğer çocuklar deprem bölgesinde değillerse ve etraftaki yetişkinlerin telaşını ve üzüntüsünü izliyorsa, onların da yetişkinler gibi deprem felaketinden korkmaları beklenebilir. Fakat çocuklar, yetişkinler gibi depremin bizim kontrolümüzde olmadığını, doğal bir olay olduğunu anlamakta zorluk yaşarlar. Okul öncesi dönemdeki iki-beş yaşlarında olan çocuklar, depremin neden olduğu kayıplar ve yaşam şartlarında meydana gelen değişiklikleri anlamakta ve bunlarla başa çıkmakta oldukça zorlanırlar. Bu nedenle de ebeveynler ve yakın çevrenin desteğine ihtiyaç duyarlar diyen Altınbaş Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Psikolog Dr. Esra Gül Koçyiğit, "Deprem felaketi karşısında çocukların tepkileri birbirinden farklı olabilir. Bazıları depremin hemen ardından çeşitli davranış değişiklikleri gösterirken, bazıları günler, haftalar veya aylarca hiçbir şey olmamış gibi davranıp daha sonra problemli davranışlar sergilemeye başlayabilirler. Pek çok çocuk, medya veya sosyal çevresi aracılığıyla depremle ilgili haberlere maruz kalıyor. Çocuklar somut düşünebildikleri için depremin nasıl gerçekleştiğini zihinlerinde tam olarak işleyemezler. Bu nedenle çocukların zihinlerinde deprem belirsiz bir özellik taşır. Belirsizlik ise kaygının artmasına neden olur" diyor. Koçyiğit, kaygı düzeyi artan çocukta yoğun şekilde endişe, güvensizlik ve korkunun meydana geleceğini belirterek "Bu nedenle çocukların bu konudaki sorularına uygun cevaplar vermek çok önemlidir. Ancak bunu yaparken çocuğun yaşına ve gelişimine uygun bir biçimde anlatmak da gerekir. İlk yapılacak şey, fazla ayrıntıya girmeden, yalın bir biçimde depremin ne olduğunu anlatmaktır. Bunu yaparken aktarılan bilgilerin somut bilgi olmasına ve gerçeğe dayanmasına özen göstermeliyiz. Depremin de kar gibi, yağmur gibi, gök gürültüsü yahut mevsimlerin değişimi gibi bir doğa olayı olduğunu ifade etmek gerekir" şeklinde konuşuyor. Dikkat edilmesi gereken başka bir husus da çocuğun sorduğu soruların geçiştirilmemesi veya üstünün kapatılmaması konusu. Çünkü çocukların güçlü olan hayal dünyası cevaplanmayan sorularla birleşir ve çocuk kendi cevaplarını aramaya başlarlar. Bu durum da çocuğun korkusunun artmasına neden olabilir. Koçyiğit, "Bazı soruları cevaplamakta zorlandığınızda bu konuda bilim insanlarının araştırma yaptıklarını söyleyebilirsiniz. Burada önemli olan her soruya doğru cevap vermek değil, cevapsız soru bırakmamak, bir şekilde çocuğun merakını gidermektir. Çocuğun yanında depremle ilgili çok detaylı konuşmalar yapmaktan da kaçınılmalı. Çocuğun bulunduğu ortamda sürekli deprem haber ve görüntülerine maruz kalmasının da önüne geçmek faydalı olabilir. Çocukların duymak istedikleri en önemli şey, güvende olduğunuzdur. Çocuklara kendisinin ve sizlerin de güvende olduğunuzu ve tüm gerekli önlemleri almış olduğunuzu söylemeniz önemli. Oturduğunuz binanın, okulunun sağlam olduğu bilgisini vermek, güven duymasını sağlayacaktır" diyor. Duygu davranışları çocuklara öğretmek yerine, daha çok model olmak ve yaşayarak öğrenmesine fırsat vermek gerekir diyen Koçyiğit, "Depremde evi, eşyaları zarar görmüş olan kişilere eldeki imkânlar ölçüsünde aile bireyleri olarak yardım etmek ve bu yardımlar gerçekleşirken çocukları da buna ortak etmek etkili sonuçlar doğuracaktır. "Korkacak bir şey yok!", "Erkekler korkar mı hiç?", "Sen korkak mısın? Sadece korkaklar korkar", "Deprem falan olmaz" gibi ifadelerden kaçınmak gerekiyor. Bunları duyan çocuklar anlaşılmadığını hisseder. Çocukların duygularını dışa vurmalarına izin vermek gerekir. Korku içerikli oyunlar oynamalarına da fırsat tanımak ve bu sayede korkularıyla başa çıkabilmelerine destek olmak önemlidir. Ayrıca sık sık sarılmak, temas etmek de kendilerini iyi hissetmelerine yardımcı olur."

ÇOCUKLARA ETKİLERİ

Afet sırasında ve sonrasında özellikle çocukları zihinsel ve fiziksel olarak güvende tutmak oldukça önemli. Doktor Takvimi uzmanlarından Psikolog Buğrahan Kırbaş, aileler ve yetişkinlerin çocukların depremle başa çıkmalarına nasıl yardımcı olabileceklerini anlatıyor. Yüksek şiddetli ve yıkıcı bir depremin ardından çocukların kaygı, korku, üzüntü, uyku bozukluğu, sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü ve öfke patlamaları yaşayabildiğini belirten Kırbaş, sekiz yaşın altındaki küçük çocukların, zihinsel sağlık sorunları açısından özellikle risk altında olduğunu söylüyor.
Bazı çocukların depremden sonra kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi bozukluklar geliştirebileceğini belirten Kırbaş, "Stres ve duygusal sorunlar, çocukların fiziksel sağlığını, yaşam kalitesini ve evde, okulda, topluluklarında nasıl davrandıklarını etkiler. Afet sırasında ve sonrasında çocukları zihinsel ve fiziksel olarak güvende tutmak önemlidir. Çocukların zihinsel stresinin belirtilerini fark edebilen ebeveynler, çocuklarının stresle başa çıkmalarına ve sağlıklı kalmalarına en iyi şekilde yardımcı olabilir" diyor. Depremden kaynaklanan stresin çocuklar için daha zor olabileceğini söyleyen Kırbaş, "Çocuklar durum hakkında bir yetişkin kadar algıya sahip olamaz ve yaşananları anlamlandıramaz, daha az kontrol sahibi olduğunu hisseder ve bu tarz zor durumlarla başa çıkma konusunda daha az deneyime sahiptirler" ifadelerini kullanıyor. Aileler ve yetişkinlerin çocukların depremle başa çıkmaları noktasında nasıl yardımcı olabileceklerini ise Kırbaş, şöyle anlatıyor:

"Çocuklarınıza yaşadıkları veya bu konuda ne düşündükleri hakkında konuşmaları için fırsatlar verin. Onları endişelerini paylaşmaya ve soru sormaya teşvik edin. Konuşmak onları rahatlatacaktır. Çocuklarınızın sizinle veya kendilerini güvende, sakin hissetmelerine yardımcı olabilecek ve onlara umut duygusu verebilecek başka bir güvenilir yetişkinle birlikte olmasına izin verin. Deprem ve sonrasına ilişkin kitle iletişim araçlarına maruz kalmayı sınırlayın. Doğrudan bir depreme maruz kalan çocuklar, yaşananları hatırlatan şeyleri gördüklerinde veya duyduklarında tekrar üzülebilirler. Çocuklarınızı doğrudan depremle ilgili harekete geçmeye teşvik edin. Bu, kontrol duygusunu yeniden kazanmalarına ve duygularını yönetmelerine yardımcı olabilir. Örneğin, çocuklar bir felaketten sonra güvenli bir ortamda topluluk veya aile üyelerine yardım etmek üzere başkalarına yardım edebilir. Çocuklar, özellikle küçük çocuklar, afet temizleme faaliyetlerine kesinlikle dahil olmamalıdır."

EMPATİ YAPIN

Depremden kurtulmayı başaran ve bu ağır travmaya maruz kalanlar, sonrasında psikolojik sıkıntılar yaşayabiliyor. Bu tür yıkıcı afetler, çok ciddi kayıplara yol açar ve kişinin günlük yaşamdaki işlevselliğini sekteye uğratabilir. Deprem sonrası uyumu engelleyen faktörleri göz önünde bulundurmak depremzedelere yardım için oldukça önemlidir. Doktor Takvimi uzmanlarından Uzman Klinik Psikolog Asya Doğan; bu faktörler incelendiğinde kişinin yoğun kayıp yaşaması, yaşlı ve çocuk olması, başa çıkma yolları ve kişilik özellikleri gibi durumları ele almanın gerektiğini söylüyor. Doğan, "Deprem gibi doğal afetler sonrası kişiler çeşitli birtakım evrelerden geçer ve psikolojik, fizyolojik olmak üzere çeşitli tepkiler ortaya çıkar. Deprem sonrası ilk gün ortaya çıkan semptomlarda depremzedeler şok evresindedir. Yaşanılan travmanın etkisiyle kişilerde bellek problemleri, olanların gerçekdışı görülmesi ve değerlendirilmesi, panik durumu, çabuk sinirlenme, kabuslar görme, olayı hatırlatan durumlara maruz kalmamak için kaçınma, istemsizce depremle ilgili görüntülerin, kokuların ve seslerin gelmesi, yeme ve uyku durumlarında değişim olması gibi tepkiler gelişebilir" şeklinde konuşuyor. Depremzedelere karşı psikolojik yardımda temel alınması gereken en önemli husus, empatik olmak. Doğan, depremzedelerin olaylar durulduktan sonra yaşantılarında eskiden işlevsel olarak devam ettiği şeylere tekrar başlaması gerektiğini söyleyerek, "Uyku, yemek yeme gibi birincil ihtiyaçlara dikkat edilmeli. Ayrıca kaygıyı çok yoğun yaşadığımızdan dolayı nefes egzersizi önemli bir yer tutabilir. Bunun için ise dört saniye boyunca nefes al, dört saniye boyunca nefes tut, altı saniye boyunca nefes ver ve iki saniye boyunca nefes tut şeklinde bir nefes egzersizini kullanabilirler" diyor. Böyle zamanlar sizi fazlasıyla zorlasa da sevdiğiniz ve güvendiğiniz insanlarla bir arada olmaya ve onlarla hislerinizi, düşüncelerinizi paylaşmaya özen göstermelisiniz diyen Doğan, sonrasında çeşitli tepkiler, kişinin kendisine veya başkasına zarar verme gibi düşünceleri söz konusu ise mutlaka bir uzmandan yardım alınması gerektiğini de belirtiyor. Deprem gibi doğal afetler sonrası en çok karşılaştığımız konulardan biri de "çocuklara depremle ilgili nasıl bilgi verilmelidir?" Çocuklar için ne yapılması gerektiği konusunda ise "Somut bir şekilde depremin ne olduğu, nasıl oluştuğu anlatılmalı. Bunun için oyuncak gibi nesnelerden yararlanılabilir" diyen Doğan, "Çocuklara bu durum anlatılırken anlaşılır sade bir dil kullanılmalı. Örneğin, deprem anlatıldıktan sonra kalacağınız yer ve güvende olacağınız aktarılabilir. Çocuklarda deprem sonrası panik, öfke, irkilme, tuvalet kaçırma gibi tepkiler görülebilir. Bu durumlar son derece normaldir. Böyle durumlarda çocuklara empatik bir yaklaşımı benimseyerek iletişim kurulmalıdır. Çocukların bu travmatik dönemde psikolojik açıdan korunması için beslenme, uyku gibi temel ihtiyaçlarına ve yakınlarıyla beraber olmaları, güvende hissetmesine odaklanılması gerekir. Ailelerini kaybeden çocuklara bilgi verilmesi hususunda ise ebeveyn kaybı çocuğa en yakın kişi tarafından net ve dürüst bir şekilde açıklanmalıdır. Duygularını ifade etmesi konusunda desteklenmeli fakat konuşmak istemezse zorlanmamalı" diyor.

"DUYGULARINIZI TANIYIN"

Deprem, yer aldığı coğrafyada oluşturduğu yapısal yıkımın yanı sıra insanların yaşamlarını derinden sarsma ve ciddi psikolojik etkiler yaratma gücüne sahip bir doğa felaketi şeklinde açıklanabilir. Deprem ve sonrasında kişilerin verdiği tepkiler, olayın şiddeti, mağdurların kişilik yapıları, toplumsal değer ve inançlar, geçmiş deneyimler nedeniyle farklılıklar gösterebilir. LifeClub Hekimi Uzman Klinik Psikolog Melis Ünlü, deprem sonrası psikolojik reaksiyonlar arasında korku, keder, suçluluk ve öfke gibi güçlü zihinsel ve duygusal durumlara rastlanabilir. Ünlü, "Uyku ve odaklanma sorunları ortaya çıkabilir. Yaşananlar kişinin zihninde sürekli canlanabilir. Depremin hemen sonrasında yapılacak psikolojik yardımda kişiye; yaşadıklarını ve duygularını rahatça anlatma olanağı verme, zihinsel ve bedensel rahatlama ve dinlenmeye olanak sağlama, travmanın yaratabileceği duygusal sorunlar konusunda aydınlatıcı bilgiler sunma önemlidir. Deprem sürecini yaşayan kişi, konuşmak istemediği takdirde, buna zorlanmamalı, kendisinin arzu ettiği bir zamanda duygusunu paylaşabileceği belirtilmelidir" diyor. Bu süreci içerisinde, depremin hemen sonrasında ilk haftalarda kaygı, sık görülen tepkiler arasında yer alan doğal bir tepkidir. Ancak bu sürenin uzamaması ve belirtileri daha hafif geçirmek için bazı davranışları uygulamak yararlı olacaktır. Ünlü, konuyla ilgili "Yaşanılan durumun zorlu bir durum olduğunu kabullenin ve bu zorlu durumdan kaçınmayın. Duygularınızı tanıyın. Duygularınızda inişler çıkışlar olabilir; bundan kaynaklı kendinize karşı sabırlı olun. Bu olayı yaşayan herkes, sizin hissettiklerinize benzer şekilde hisler hissetmektedir. Onlarla dayanışma içinde olun, duygularınızı paylaşın. İçinize kapanmamaya özen gösterin" şeklinde öneride bulunuyor. Ünlü, son olarak "Son yıllarda yaşanılan Koronavirüs nedeniyle insanlar zaten çok yoğun kaygı yaşıyordu. Belirsizlikle baş etmede güçlük çekiyorlardı, çaresizlik duyguları çok yoğun yaşanıyordu. Dolayısıyla bu da kişilerin depresif ruh hali durumlar yaşamasına neden oluyordu. Deprem de burada ikincil bir travma yaşamalarına neden oldu. Bu dönemde travma sonrası stres bozukluğu, depresyon bizim sık yaşadığımız ruhsal bozukluklar arasında yer aldığı söylenilebilir. Tepkiler bir aydan daha uzun sürüyorsa kişiler, kendilerini dikkatli bir şekilde gözlemlemeli ve bununla ilgili mutlaka uzman desteği almalıdır."

ÇOCUKLAR İÇİN PSİKOLOJİK DESTEK SÜRECİ NE ZAMAN BAŞLATILMALI?

Çocuklar, büyük bir depremin ardından aylarca veya daha uzun süre devam eden ruh sağlığı desteğine ihtiyaç duyabiliyor. Depremin ardından dört haftadan daha uzun bir süre çocukların çok üzgün, endişeli, korkmuş ve kızgın ruh hallerinin devam etmesi durumunda profesyonel bir destek arayışına gidilmesi gerekiyor. Eğer bir destek alınmazsa çocuğunuzun sorunları zamanla iyileşmek yerine daha da kötüleşebilir. Okul çalışmaları etkilenebilir, arkadaşları veya ailesiyle olan ilişkileri zarar görebilir. Çocukların deprem görüntülerini görmesinden ve haberini izlemesinden kaçınılması gerekir. Çocukların yanında deprem hakkında konuşmaktan da kaçınılması gerekir. Ebeveyn ve yakınların çocuğun yanında olacağı, güvende olacağı şeklinde aktarımların artırılması gerekmekte. Özellikle depremde enkazdan çıkarılan, yaralanan, ailesini kaybeden çocuklar konusunda uzman görüşlerinin ve yardımlarının son derece önemli. Çocuklara bir durum aktarılırken duygularının, düşüncelerinin ve ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulması, son derece hassas olunması gerekir ve güven duygusu aşılanarak yaklaşılmalı.

"YARALARIN İYİLEŞMESİ ZAMAN ALACAK"

Gizem SÜRENKÖK / Psikolog Doktor

Bu tip dönemlerde öncelikle korku, kaygı, öfke, çaresizlik, telaş, yetersizlik, haksızlığa uğramışlık gibi duygular hissediyoruz. Hayatımızın bizim kontrolümüzde olduğuna dair algımız zarar görüyor. Psikolog Dr. Gizem Sürenkök, "Dışardan gelebilecek etkilere karşı koyabilecek gücümüz olmadığına ya da bir daha hiç iyi hissedemeyeceğimize inanabiliyoruz. Bütün bu olumsuz duygular, çok insani olmakla beraber bu duyguların yanı sıra içimizde uyanan o mücadele duygusuna, dayanışma isteğine, birilerine yardım etme ihtiyacına kulak vermemiz lazım. Bence hepimizde bu olumlu ve güçlü duygular da hakim. Sadece hangisine daha çok kulak vereceğiz, onu seçmemiz gerekiyor" diyor. Yaraların iyileşmesi ciddi bir zaman alacak. Bu çok büyük ve geniş çaplı bir afet ve çok fazla insan, bu durumdan etkilendi. Bu dönemde hissettiğimiz bütün bu zor duyguları yaşamak için kendimize izin vermemiz gerektiğini belirten Sürenkök, "İçimize atmadan, sevdiğimiz insanlarla paylaşarak, bize destek olan insanlara izin vererek bu süreci yaşayabildiğimizde bu süreci daha az hasarla atlatabiliyoruz. Yaşadığımız kaygı ve stres hiç yokmuş gibi davranmak yerine bunları kabul edip ihtiyaç anında bir soluklanmak ve her zaman üretken olamayacağımızı fark etmek de çok önemli oluyor" şeklinde yorum yapıyor. Sürenkök, son olarak "Bu süreçten sonra normal hayata dönmek kolay olmayacak tabii ki ama elimizden geldiğince rutinlerimizi korumaya çalışmamız ya da en azından çocuklarımız için o rutinleri tekrar oturtmaya çalışmamız iyi olacaktır" diyor.

BU ÖNERİLER TRAVMAYLA MÜCADELEYİ KOLAYLAŞTIRIYOR

-Dengeli beslenme, uyuyabilme ve beynin oksijen kaynağını artırmayı hedefleyen hafif egzersizler, duygu durum düzelmesinde büyük önem taşıyor.

-Travma etkisiyle psikolojik durumda meydana gelen kaygıyı daha da artıracak olan çay, kahve, kola ve sigara tüketimi kısıtlanmalı.

-Rahatlatıcı müzik dinleme, nefes egzersizleri ve gevşeme çalışmaları,anksiyete ve depresyonu hafifletmede başvurulabilecek yararlı yöntemlerdir.

-Günlük yaşam düzene koyulmalı. Yoğun ve rutin çalışma yaşamına dönülemese bile günlük aktivitelere küçük küçük başlamak yararlı olacaktır.

-Kendisinden daha zor durumdaki insanlara yardımcı olması önerilebilir. Bu durumda psikolojik olarak kişide rahatlama olacağını söylemek mümkün.

-Bir günlük tutmak, duygu ve düşünceleri dışa vurmak açısından önemlidir. Olay anına zihinsel geri dönüşler yaşamak ve uykuda kâbuslar görmek, sık karşılaşılan durumlardandır; ancak zamanla bu belirtiler de azalma görülecektir.

"GÜVENDE HİSSEDİYOR MUSUN?"

Ömer YILMAZ / Özel Medicine Hospital Uzman Psikolog

Yetişkinler için travmatik bir deneyim oldu. Kişilerin güvenlik ve süreklilik algısı bozuldu. Bizler için en güvenli yer evdir. Depremde insanlar evlerini kaybettiği için bu durum onlarda yıkıcı etkilere sahiptir. Çünkü bizler için en güvenli yeri bile yok etmiştir. Yaşanılan olay sonrasında kişiler, bunu sürekli yaşıyormuş gibi hissedebilir. Sürekli olarak yer, ayak altından gidiyormuş gibi, etraf sallanıyormuş gibi hisler olabilir. Bunlar çok normal. Nasıl davranmalıyız diye bakacak olursak, sürekli "nasılsın, iyi misin" demek yerine kendini "Güvende hissediyor musun "diye sorabiliriz. Kişilere kendilerini güvende hissetmelerini sağlayabiliriz. Şu an güvendesin ve buradayız gibi söylemler olabilir. Kişilerin ilk başlarda gösterdikleri travmalar çok normal. Depremde herkes rahatsız olur. Böyle durumlarda insanlarda genel korku hakim olur. Ama sonuç olarak, kaç saat geçmesine rağmen kurtarılan bir sürü insan var. Bu sebeple evet deprem güzel bir şey değil, ama bizi tamamen alt edecek bir şey değil ve buna da izin vermemeliyiz. Çocuklara gelecek olursak, onlara somut bir şekilde depremin ne olduğu anlatılmalı. Deprem olduğunda eşyalarımızı, evimizi veya sevdiklerimizi alabilir, demek gerekir. Çocuklara, onların merak ettiği kadarını anlatmalıyız. Meraklarını gidermeliyiz, ama kesinlikle yıkıcı deprem görüntüleri izlettirilmemeli.

BİZE ULAŞIN