ALEV RİGEL Afrika, Asya ve Orta Doğu'dan Avrupa ülkelerine göçmen akışı, önlenemez biçimde sürüyor. Hükümetlerin aldığı önlemler bir işe yaramıyor. Son 10 yılda göçmen akışı hızlandı, göçmen sayısı arttı. Avrupa'ya göçün eski bir tarihi olmasına rağmen Batı Avrupa, göçmen akışını ciddi bir sorun olarak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra görmeye başladı.
Avrupa Birliği politikalarının tasarlayıcısı ve koordinatörü olan Avrupa Komisyonu; göçü, "AB üyesi olmayan ülke vatandaşlarının hedef seçtiği ülkede 12 aydan fazla kalması" olarak tarif ediyor. Göçün hızlanması, 12 üyeli AB'nin Avusturya, Finlandiya ve İsveç'in katılımıyla 15 üyeye çıktığı 1995 yılında sorun olmaya başladı. AB 2004'te, üye ülke vatandaşlarının serbest dolaşımıyla ilgili bir karar çıkarmıştı. Vatandaşlar, istedikleri AB üyesi ülkede diledikleri gibi kalabilecek, sınırlarda pasaport kontrolü bile yapılmayacaktı. Fakat bu hakkı, AB vatandaşlarından çok, AB üyesi olmayan ülkelerin vatandaşları kullanmaya başladı. Danimarka'dan trene binen bir yolcu, hiç bir sorgu suale uğramadan İspanya'ya kadar gidebiliyordu. Bu hak, AB üyesi olmayan ülke vatandaşları tarafından kötüye kullanıldı. Önlem alındı ama bu kez göçmenler, deniz ve hava yoluyla sınırları zorlamaya başladılar. Sınırlardan geçmeyi başaranlar, izlerini kaybettirdi. Yakalananlar ülkelerine geri gönderildi, ama onlar tekrar tekrar şanslarını denediler.
SÖMÜRGELEŞTİRME ÇILGINLIĞI
Bir ülkede kalmanın en pratik yolu, o ülke vatandaşıyla sahte evlilik yapmak. Göçmen bürosu görevlileri bu evlilikleri takip edip, gerektiğinde bozuyor ama yasal olmayan göçmeni ülkesinden atamıyor. Uluslararası gözlemciler bu durumu, "göçmenlerin intikamı" olarak niteliyor. Çünkü göç için hedef seçilen ülkeler, geçmişte çok sayıda ülke ve bölgeyi sömürgeleştirmişti. Bir zamanlar sadece İngiltere'nin 260'tan fazla sömürgesi vardı. Sömürgeleştirme çılgınlığı, İngilizce'ye bile katkıda bulundu. "Keşfeden, sömürür" (Who explores, exploits) ifadesindeki fiillerin benzerliği tesadüf değil.
Avrupa ülkelerinin, denizaşırı topraklarda sömürge elde etme çabaları 1400'lü yıllarda Portekiz ve İspanya ile başladı. Amaç, yabancı toprakların zenginliklerini kendi ekonomilerinin gelişimi için kullanmaktı. Bu ülkeler hem askeri üstünlüklerinden yararlanıyor, hem denizcilik becerileriyle yeni topraklar keşfedip, zenginliklerini ele geçiriyordu. İki ülke arasında rekabet o kadar kızışmıştı ki, Vatikan bir çözüm bulmak zorunda kaldı. Yeni keşifler için Ekvator'un kuzeyi İspanya'ya, güneyi Portekiz'e verildi (Bugün Güney Amerika'nın en büyük ülkesi Brezilya'nın resmi dilinin Portekizce olmasının sebebi budur).
TORUNLARI AVRUPA SINIRLARINI ZORLUYOR
1600'lerde kolonileştirme hareketine Hollanda, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsveç de katıldı. İngiltere, 1913'te 412 milyon kişinin kontrolünü elinde tutuyordu. Bu rakam, o zamanki dünya nüfusunun yüzde 23'üydü. 1900'lerde Belçika ve İtalya da sömürgeciler kervanına katıldı.
Avrupa ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sömürgelerine özgürlük vermeye başladı. Sömürgelerinin bütün zenginliklerini alıp tükettiği için değil. Bu ülkelerin Sovyetler Birliği tarafına geçeceği endişesini yaşadığı için. Şimdi o ülkelerin sömürülen vatandaşlarının torunları, Avrupa sınırlarını zorluyor.
İNSANLIK TARİHİ KADAR ESKİ
* İlk göçmenler, Homo Erectus'tu (dik duran insanlardı). 1 milyon 800 bin yıl önce, Afrika'daki şartları beğenmeyip Avrasya'ya göç ettiler.
* Yakın zamanın en büyük göçlerinden biri, Amerika ile Avrupa arasında gerçekleşti. 1829'lardan 1890'lara kadar İrlanda ve Almanya'dan Amerika'ya beş milyon göçmen gitti.
* ABD'de tutulan göçmenlik kayıtlarına göre halen dünya nüfusunun yüzde 3'ü (ki 220 milyon kişiden fazla), doğduğu ülkede değil, göç ettiği topraklarda yaşıyor.
* Dünyanın en işlek göçmen koridorlarından biri, ABD ile Meksika arasında bulunuyor. Her yıl resmi olarak 14 milyon, gayri resmi olarak 22 milyon göçmen, ABD'ye geçmeye çalışıyor. ABD'ye göçmenlik vizesi almak isteyen Meksikalılar ise, dünyanın en tehlikeli kenti sayılan Ciudad Juarez'deki konsolosluğa başvurmak zorunda. Bu kentte her yıl, binden fazla cinayet işleniyor.
* ABD'deki göçmenler, ülke ekonomisine her yıl iki trilyon dolar civarında katkıda bulunuyor. Bu da ABD'nin gayrisafi iç hasılasının kabaca yüzde 10'unu oluşturuyor. Ama işçiler eğitimli ve kalifiye olmalı. Çoğu da kendi işlerini kurup, Amerikalı işçi çalıştırıyor. Üstelik Meksikalı göçmenler, ABD'de ileri seviyede eğitim almaya, Amerikalılardan daha istekli.
* ABD, her göçmene "hoşgeldin" demiyor. Obama'nın başkanlığı döneminde, sadece 2013 yılında, iki milyon göçmen, ülkelerine geri gönderildi. Ama tahminlere göre ABD'nin 2026 yılında, 20 milyon işçi açığı olacak.
* ABD'ye gelen göçmenlerin yüzde 80'i, Latin Amerika ve Asya kökenli. 1910 yılında ise göçmenlerin yüzde 80'i Avrupa'dan geliyordu.
* Geçen yıl, iki milyon 600 bin kişi, AB ülkelerine göçmen olarak girdi. AB'de yaşayan 447 milyon 300 bin kişinin 23 milyonu, AB vatandaşı değil. Bu rakam, toplam nüfusun yüzde 5.1'ini oluşturuyor. Malta, nüfusunun binde 56.23'ünü yabancıların oluşturduğu ülke konumunda. En az yabancı barındıran ülke ise Slovakya: Binde 1.29.
* Göçmenler, göç ettikleri ülkede suç oranını artırmıyorlar. 30-36 yaş grubundaki göçmenlerin çok büyük bir oranı, daha önce tutuklanmamış.
* Göçmenler, gittikleri ülkenin inovasyon (yenilik) oranını da artırıyor. Yeni ve yaratıcı fikirlerin ekonomiye uygun hale getirilip uygulanması olarak tanımlanan inovasyon konusunda göçmenler daha becerikli. 25 yaş ve üzeri göçmenler arasında yüksek kaliteli patent alma oranı yüzde 28. Oysa yerli halkta bu oran yüzde 18'de kalıyor.
* Her yıl 500 milyar dolara yakın bir para, göçmenler tarafından ülkelerindeki yakınlarına gönderiliyor. Para havalelerinde en güvenli aracının, bankalar olduğu sanılıyor. Oysa Amerikalılara göre bütün işleri sadece para transferi olan ve bu alanda uzmanlaşmış ajanslar, işi daha hızlı, daha ucuza ve daha uygun şartlarda yapıyor.
* İkinci büyük göçmen koridoru Rusya ile Ukrayna arasında. Bu arada göçmen olduğunun farkında olmayan insanlar da var. Bangladeş ve Hindistan sınırında yaşayanlar, yapılan sınır düzenlemeleriyle kendilerini göçmen statüsünde bulabiliyorlar.
* Kendilerini farkında olmadan göçmen statüsünde bulan halklara en acı örnek, Dominik Cumhuriyeti'nde görüldü. Diktatör Rafael Trujillo, 1937'nin 2-8 Ekim tarihleri arasında, ülkenin düşman komşu Haiti ile olan sınırında yaşayan Haiti vatandaşlarını katletti. Oysa iki ülke arasında kesin bir sınır çizgisi belirlenmemişti. İnsanlardan "maydanoz" kelimesini telaffuz etmeleri isteniyor, Fransızca (persil) diyenler öldürülüyor, İspanyolca (perejil) diyenler hayatta kalıyordu. Çünkü Haiti Fransızca, Dominik İspanyolca konuşuyordu. Resmi ölü sayısı 12 bin, gayriresmi sayı 35 bindi.
* En hızlı göçmen trafiğini, Birleşik Krallık yaşadı. Haziran 2010 ile Haziran 2011 arasındaki bir yıllık sürede, ülkeye 543 bin kişi girdi, 343 bin kişi de Birleşik Krallığı terk etti. Ülkeyi tercih eden göçmenler en çok Hindistan, Pakistan, Polonya, Avustralya ve Çin'den geliyor. Birleşik Krallık'ta halen yarım milyondan fazla yasa dışı göçmen yaşadığı tahmin ediliyor.