OĞUZ DEMİR/ Yıldırım Ali Koç, 3 Haziran 2018 tarihinde Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine talip olurken, tam da bu pencerelerden bakarak önemli bir hikaye yazdı. Ve bu hikayeye inananların oylarıyla başkanlık yarışını kazandı. Koç, önümüzdeki Haziran ayında başkanlıkta altıncı yılını dolduracak.
Seçim sonrasından bugüne başta futbol olmak üzere tüm branşlara yönelik yaptığı hemen tüm konuşmaları dinleyip, başkanlık yarışında ortaya koyduğu hikaye ile karşılaştırma yapmaya çalıştık.
Y. Ali Koç, başkanlık dönemine enkaz devralma edebiyatı ile başladı. Günlerce, hatta yıllarca bir önceki yönetimin başarısızlıklarını diline pelesenk etti. Hatta geçmiş yönetimle kavga etmeyi politika yaptı.
Başkanlıkta ilk icraatı ise gelecekte beraber yürüme konusunda söz verdiği ve 3 Temmuz sürecini inanılmaz bir liderlik örneği göstererek, başarılı bir şekilde yürüten futbol şubesi hocası Aykut Kocaman'ı görevden almak oldu.
Ekip olarak başladığı başkanlık sürecine tek adam olarak devam etti. Görevi devraldığı günden bugüne hiçbir zaman kulüp felsefesi üzerine ileriye dönük yeni bir bakış açısı getiremedi. Kısaca aslında Koç, daha o günlerde umutlu ve pozitif bir bakış açısı ile ileriye dönük kalıcı başarılar gösterebilecek bir yönetici olamayacağının ipuçlarını vermişti.
Yine Koç'un başkanlığı döneminde klasikleşen konuşmalarında Türkiye'de ne siyaset, ne de iş dünyasında pek duymadığımız türden ilginç yaklaşımlar dikkat çekti. Ekip çalışması, dayanışma ve yardımlaşmanın genel kural olmadığı bir sistem kurdu. Ve başarıya yönetim anlamında takım oyunuyla ulaşmayı hedefinden çıkardı.
Oysa göreve gelirken başarının adil bir şekilde paylaşılacağı bir yapının oluşturulacağına atıfta bulunmuştu ki, bu Türkiye'de pek alışık olmadığımız, örneklerine rastlamadığımız bir sistemdi. Söz konusu sistem, 'Uygulanabilmesi' durumunda Fenerbahçe Spor Kulübü'nü sürdürülebilir kalıcı başarıya götürecekti. Ancak Koç, bu felsefeyi uygulamak yerine tek adamlığı tercih etti.
Battık, bittik edebiyatı ile FB tarihinde ilk kez taraftardan para topladı. Yani günü kurtardı.
Çünkü bizde başarı halinde ödüller eşit dağıtılmaz. Geçmiş dönemlerde örneklerini gördüğümüz gibi başarılı dönemlerde taraflardan biri özellikle de başkanlar, 'biz yaptık' diyerek öne çıkarlar. Durum böyle olunca ekibin sürdürülebilirliğe katılımı ve katkısı azalır. İstifalar birbirini izler. FB yönetiminde de bu böyle oldu. Bu aşamada devamlılığı sağlamak için zorlama kuralı devreye girer. Ama zorlama ile sağlanan başarı da (bir başarı olması durumunda) kısa ömürlüdür.
Yine Türkiye'de hem iş dünyasında, hem de spor kulüplerinde yüksek performans gösterilmesi durumunda genele yakın bir oranda tüm prim, başkanın payına düşer. Bu yüzden birçok kurum ve kuruluşta sürdürülebilir kalıcı başarıyı pek göremezsiniz…
Son altı yıl içinde FB Başkanı, çağın gerisinde bir yönetim anlayışı ile kulübü ileriye taşımak yerine geriye götürdü. Bunu futbol başta olmak üzere birçok branşta hoca seçimiyle de gösterdi.
Örneğin, futbolda yedi-sekiz oyuncu değiştiğinde takım olma sürecinin zaman alacağı dikkate alınmalıydı. Bunu bırakın hocayı, mevcut yönetimin ve ekibin de bilmesi gerekirdi.
Çünkü takımlarda büyük değişikliğe ve yeniden yapılanmaya gidildiğinde kısa sürede başarı zordur. Ancak 10-15 yılda bir yenilenen aşı tutar.
Koç, FB taraftarının sadakat duygusunu iyi kullandı. Fenerbahçe taraftarında sadakat ve vefa duygusu diğer taraftarlardan biraz daha yoğundur. Çünkü FB taraftarlarında bu tür duygular bir tür aile geleneğidir. Titizlikle ve ödünsüz korunması gereken bir aile mirasıdır. FB taraftarlarının çoğunluğu dededen, babadan Fenerlidir. Bu miras, sadakat duygusunu en üst düzeye hatta fanatiklik aşamasına çıkartır.
Bu gelenek 80'li yıllardan çok önce, FB'nin taraftarlar arasında çoğunluğu oluşturmasıyla başladı. Galatasaray Josef (Jupp) Derwall ve Fatih Terim'in başarılı sonuçları sonrasında genç kuşakta çok önemli bir taraftar kitlesi kazandı. Beşiktaş ve Trabzonspor da bu dönemde şampiyonluklarla, sadık bir taraftar tabanı ortaya çıkardı. Ancak bu takım taraftarlarında dededen babaya, babadan çocuğuna geçen bir gelenek yine de üst düzeye ulaşamadı.
Aile geleneği nedeniyle FB'de kadınlar ve çocukların taraftarlığı da diğerlerinden biraz farklıdır. Yönetim, her başı sıkıştığında bu sosyal olguyu kullandı. Camiadaki gerilimi kendi istediği yönlere kanalize etti.
Evet, Y. Ali Koç altı yıl önce ilk kez gördüğümüz açık hava afişleri ve bilboardlar üzerinden verilen mesajlarla gündeme damgasını vurmuştu. Bunun sonucunda Fenerbahçe'de müteahhit başkan nesli sona erdi. Bu süreçte yapılan algı çalışmaları ile iki yönetim şekli arasında farklılık olacağı düşünüldü. İzlediği strateji ve açıkladığı master planlar ne yazık ki Fenerbahçe'de sadece ve sadece kısa süreli bir maddi rahatlama sağladı.
Fakat aradan geçen zaman diliminde yeni başkan da statükoya bağlı kaldı. Yani son kertede diyeceğimiz o ki, Sayın Koç'un şikayet etme politikası dışında dağarcığında, kulübü geleceğe taşıyacak bir plan yokmuş.
Tüm emekçilerin 1 Mayıs Emek Ve Dayanışma Günü kutlu olsun…