PARA ANALİZ/ OĞUZ DEMİR Hafızamız bizi yanıltmıyorsa tarih 1990'ların başlarıydı. Metro Grossmarket, İstanbul Güneşli'de devasa bir mağaza açtı. O günün şartlarına göre çok farklı ve ilgi çeken bir konsepti Türkiye ile tanıştırdılar. Toptan satış mottosu ile kartlı bir sistemle pazara girmelerine karşılık herkes bir yolunu bulup alışveriş yapmaya başladı. Kimi amcasının, kimi arkadaşının şirketi üzerinden kart çıkartıp müşteri oldu. Metro bunların dışında bir ilke daha imza attı. Mağazasında mal satmak isteyen firmalardan raf kirası adı altında para almaya başladı. Metro'da mal satmak isteyenler, bu yeni faturayı ödemek zorunda kaldı. Buna ilave olarak Metro, pazarı insörtle de tanıştırdı. Bu kez kendisine mal satıp bu insörtte yer alan firmalar insörte girme parası adı altında yeni bir fatura ile karşılaştı. Bitmedi… Yine Türkiye'nin Metro ile tanıdığı bir başka fatura türü daha var. Gondol adı verilen mağaza girişlerinde yer alan göz önündeki reyonlar vardır. Bu reyonlar genelde kampanyalı malların satıldığı ve tüketicinin cezbedildiği yerlerdir. 'Eğer malınız burada yer alıyorsa yani gondola giriyorsanız bunun da size bir maliyeti var' dediler. Ve bunun için de malın sahibi olan firmaya gondol faturası yolladılar. O tarihlerde henüz Türkiye, Metro benzeri düzenli, devasa büyüklükteki marketleri tanımıyordu. Bu nedenle tüketici Metro'ya girmek için kuyruk olmaya başladı. Sadece mal almak için gitmediler. Gezmek ve hatta gezdikten sonra Metro'nun restoranında yemek yemek için bu marketin yolunu tuttular.
Metro'nun bu uygulamaları zamanla diğer marketlere de yansıdı. Onlar da tedarikçilerine raf kiraları, gondol ücretleri ya da insört faturaları yollamaya başladılar. Bunlara, zamanla yeni şubeye girme, kampanyaya girme vs. gibi farklı isimlerde faturalar da eklendi.
Son olarak bu zincir marketler marka güçlerini kullanarak piyasadaki ödeme vadelerini de çok uzun takvimlere yaydılar. Nakdi olmayan tedarikçilerin bir kısmı bu vadelere dayanamadı. Ve piyasadan çekilmek zorunda kaldı.
Evet, bunlar; yani raf bedeli, gondol bedeli, ayakbastı parası, hoş geldin parası, insört bedeli, sosyal medya bedeli, yeni mağaza açılış bedeli, yeni ürün giriş bedeli gibi faturalar uzayıp gidiyor. Tabii ki bu bedelleri perakendeci, bu şekilde tedarikçiye fatura kesmiyor. Yasal şekilde fatura kesiyorlar. Zira bu bedellerin alınması kanunen yasak. Perakendeci diyor ki, "Benim rafımı tedarikçi reklamı olarak kullanıyor, bu bedeli almak zorundayım." Tedarikçi diyor ki, "Ne yapalım, mal sürümü oluyor. Ben de bunu fiyata yansıtırım." Yani tedarikçi eğer iş yapıyorsa bu bedelleri seve seve veriyor!..
Tedarikçi bu bedelleri verebilmek için ne yapıyor?
Aslında yıllar önce bu giydirilmiş faturalara büyük itirazlar oldu. Uluslararası dev tedarikçiler, bu tür uygulama yapan marketlere girmemeyi bile denedi. Kolacılar, deterjancılar peş peşe boykotlar yaptı. Ama en sonunda marketler kazandı.
En nihayetinde tedarikçi zarar etmemek için tüm bu faturaları malının etiket fiyatına eklemeye başladı. Bir kısmını da reklam ve tanıtım bütçelerine koydu. Bir anda etiketlerdeki rakamlar şişmeye başladı.
Böylece ortada hiçbir ekonomik gerekçe (kur artışı, mal sıkıntısı vs.) yokken çok ciddi bir enflasyon ortaya çıktı. Ve artık bu uygulama, köşe başındaki birkaç şubeli markette bile var. O kadar ki geldiğimiz noktada bir zincir market yeni bir şube açarken kasasından hemen hiç yatırım yapmadan neredeyse tüm maliyeti tedarikçilerine kesiyor bile denebilir. Tabii aslında bu noktada fatura tüketiciye kesiliyor demek daha doğru olacaktır.
Bu arada belirtmekte fayda var. Discount'lar satın alma aşamasında bu bedelleri almıyorlar.
İşte marketlerdeki enflasyonun arkasındaki gerçek böyle.
Yani zabıta yöntemleriyle ceza keserek bu durum önlenemez. Yine tarlada domates bir lira, markette beş lira gibi işin görünen, gündem olan 'hikaye' kısmı da sorunu çözmez.
Çünkü enflasyon öyle birkaç günlük fiyat artışı ile olmaz. Şimdi tüm bu Deli Dumrul faturalarını kaldıralım. Vadeleri de doğru süreye yayalım. Ve işi takip edelim. Bakın görün fiyatlar nasıl geriliyor…
Sağlıklı haftalar dileğiyle…