PARA RÖPORTAJ/ ÜRÜN DİRİER Son yılların kuşkusuz en önemli alanlarından biri biyoteknoloji. Bunda biyoteknolojinin başta gıda olmak üzere sanayiden kozmetiğe, ilaç endüstrisinden tekstile ve aşı teknolojilerine kadar yüzlerce farklı pazarı doğrudan etkilemesinin rolü büyük. Ancak tek sebep bu değil. Pandemiyle birlikte hayatımıza daha çok giren "sürdürülebilirlik" kavramı da biyoteknolojik çalışma ve çözümlerle bire bir ilintili. Endüstriyel biyoteknoloji, gıda, tarım, hayvancılık, tıp, enerji ve kimya sektörlerini, dolayısıyla da çevreyi ve sürdürülebilirliği yakından etkiliyor. Endüstriyel biyoteknolojinin küresel büyüklüğü 2020 sonu itibariyle 350 milyar doları aşmış bulunuyor. Endüstriyel biyoteknolojiin en önemli ayağını enzimler oluşturuyor. Yıllık küresel pazar büyüklüğü 10 milyar dolar olan enzimler; gıda, deterjan, kâğıt, tekstil, deri ve yem sektörlerinde teknolojik ara ürün olarak kullanılıyor. Enzimler, biyokimyasal özellikleri ile muadillerine göre daha çevreci ve uygulaması kolay alternatifler olduğu için, her geçen gün pazar payı büyüyor. Enzim üretimi için gerekli mikroorganizmalar, modern moleküler biyoteknolojik yöntemlerle endüstriyel üretime hazır hale getiriliyor. 2020 yılında faaliyete başlayan, Türkiyenin ilk endüstriyel enzim üreticisi LIVZYM Biyoteknoloji, Türkiye'yi yakın coğrafyada enzim ihracatı yapan bir ülke olarak konumlandırmak amacıyla kuruldu. Kısa süre içinde Avrupa ülkelerine ihracata da başlayan firmanın Kurucusu Dr. Serdar Uysal ile, yaptıkları işin önemini ve gelecek planlarını konuştuk.
Endüstriyel enzim nedir, hangi sektör ve alanlarda kullanılıyor? Pazar büyüklüğü konusunda bilgi verebilir misiniz?
Endüstriyel enzim en basit tanımıyla, çeşitli sektörlerde üretimde gereken tepkimeyi hızlandırıp, kolaylaştıran teknolojik ara ürünleri ifade ediyor. Keşfi 19. yüzyılın son çeyreğine kadar uzanıyor. Gıda, nişasta, fırıncılık, süt, biracılık ve meyve suyu başta olmak üzere onlarca farklı sektörde enzim kullanılıyor. Ayrıca deterjan, tekstil, deri, kâğıt, yem endüstrileri, biyo-yakıt üretimi, ilaç ve aşı gibi birçok sektörde de enzimlerden faydalanıyoruz. Enzimler, biyokimyasal özellikleriyle muadillerine göre daha çevreci ve uygulaması kolay alternatifler. Sürdürülebilir ve çevre dostu ekonomiler üretimde artık kimyasalların yerine enzimleri tercih ederken, bu durum endüstriyel enzim pazarının hızlı bir ivmeyle büyümesinin öncelikli sebebi… Öyle ki pazarın büyüklüğü bugün dünyada 6 milyar doları aşmış durumda. Hatta özel amaçlı enzimler pazarı da dikkate alındığında büyüklük 10 milyar doları bulmaktadır. Öte yandan pazardaki bu göz alıcı yükselişin aksine, dünya endüstriyel enzim pazarını büyük ölçüde bölüşen sadece 5 şirket bulunuyor. Pazara girişin zorluğu ve üretimin önündeki engeller, şirket sayısının kısıtlı kalmasının öncelikli sebebi. Sıfırdan enzim üretip piyasaya sunmak için en az 6-7 yıllık bir AR-GE ve üretim hazırlığı sürecinden geçmek, birçok engeli aşmak ve bu süre içinde ayakta duracak finansmana sahip olmak gerekiyor.
Türkiye'nin bu alanda sahip olduğu fırsatlar neler?
Küresel endüstriyel enzim pazarının yaklaşık 2 milyar dolarlık kısmı Türkiye ve yakın coğrafyasında tüketiliyor. Buna karşılık Türkiye ve yine yakın coğrafyamızın kısa süre öncesine kadar endüstriyel enzim alanında yüzde 100 dışa bağımlı olduğunu ve sadece ülkemizin her yıl bunun için 150 milyon dolar seviyesinde ithalat gerçekleştirdiğini eklemek isterim. Bu ithalatın yaklaşık dörtte birini ise gıda enzimleri oluşturuyor. İşte LIVZYM Biyoteknoloji, bu ithalatı önemli ölçüde ikame etmek ve hatta üretim gücüyle Türkiye'yi yakın coğrafyada enzim ihracatı yapan bir ülke olarak konumlandırmak amacıyla kuruldu.
Bu alanda Türkiye'de ilksiniz. Kuruluş hikayenizi anlatır mısınız?
"Biyoteknoloji alanında ne yaparsam ülkemi bir adım öne geçiririm?" düşüncesi ve hayaliyle yola çıktım. Türkiye'nin endüstriyel enzim alanındaki yüzde 100 dışa bağımlılığını sonlandırma hedefiyle de LIVZYM'i kurdum. Kuruluş çalışmaları 2014 yılında başladı; gerekli izinleri alarak faaliyete geçmesi ise 2020 yılında gerçekleşti. Resmi açılışımız 26 Haziran 2020'de Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mustafa VARANK ve eski Tarım ve Orman Bakanı Sayın Dr. Bekir PAKDEMİRLİ'nin katılımıyla yapıldı. Bugün Tuzla Deri Organize Sanayi'de 4000 metre kare kapalı alana sahip bir tesiste üretimine devam eden LIVZYM Biyoteknoloji, Türkiye'nin enzimde dışa bağımlığını azaltırken, ülkemizin cari açığının kapanmasına da olumlu katkı sağlamak üzere çalışmalarını sürdürüyor.
Odağınızda hangi sektörler var?
Tesisimizin odağında ise gıda sektörü var. İlk giriş yaptığımız, satışlara başladığımız sektör de burası. Yıllık enzim tüketiminin yüzde 25'ini ise gıda enzimleri oluşturuyor. Öyle ki ülkemiz her yıl gıda enzim ithalatı için yaklaşık 40 milyon dolar bütçe ayırıyor. LIVZYM'in şu anki kapasitesiyle odağındaki gıda sektörü enzimlerinin yaklaşık yüzde 15-20'sini karşılayabilecek durumda olup; bu kapasiteyi 5 yıl içinde 5 kattan fazla artırmayı hedeflemektedir. 5 yılın sonunda o anki kapasitenin de 5-7 katı büyüklüğünde yeni bir fabrika inşa edilmesi ve bu fabrikada enzimlere ilave olarak, yine ülkemizin dışa bağımlı olduğu amino asitler, organik asitler, probiyotikler gibi diğer endüstriyel biyoteknoloji ürünlerinin üretiminin de yapılması hayalimiz, vizyonumuzdur. LIVZYM olarak Afrika'dan Rusya ve Orta Doğu'ya uzanan geniş coğrafyanın da ilk ve tek endüstriyel enzim fabrikası olmayı başardık. İhracat odağımızda AB ülkeleri de bulunuyor; hatta yakın zamanda bir Batı Avrupa ülkesine gerçekleştirdiğimiz enzim ihracatıyla bu konudaki kararlılığımızı da ortaya koyduk. 2 milyar dolarlık bu pazarın ihtiyacının en az yarısını karşılamayı, yılda 1 milyar doları aşkın enzim ihracatına imza atmayı hedefliyoruz. Bugüne kadar aldığımız yatırım 10 milyon doların üzerinde ve bu yatırım gücü hızla devam ediyor.
Biyoteknoloji ve endüstriyel enzim dünyanın sürdürülebilirliğine ne katkı sunacak?
2020 yılıyla birlikte hayatımıza giren pandemi, günlük alışkanlıklarımızdan iş yapma şekillerimize, kişisel tercihlerimizden global ekonomi piyasalarına kadar her şeyi baştan aşağı değiştirdi. Değiştirmeye de devam ediyor. Sadece ülkemiz için değil dünya ekonomisi ve iş dünyası açısından da zor günlerden geçtik. Pandeminin getirdiği değişim ve dönüşümden ders çıkarmadan, bu yeni ekonomiye yanıt vermeden ilerlemek ise neredeyse imkansız. Yaşanan bu süreç, çok önemli kavramları tüm dünya şirketlerinin olduğu gibi Türk şirketlerinin de ajandasında en üst sıralara taşıdı. Bunun başında elbette sürdürülebilirlik var. Pandemi, doğaya ve çevreye zarar veren, geleceğe yatırım yapmayan, üretim felsefesi olarak sürdürülebilirliği benimsemeyen şirketlerin geleceğin rekabetçi ekonomisinde ayakta kalamayacağını çok sert bir biçimde gözler önüne serdi. Dünya ekonomisinin farklı bir dönemden geçtiği günümüzde yine ülkelerin ve şirketlerin çıkardığı diğer önemli bir ders ise yerli üretimin önemi oldu. Kendi kaynaklarıyla üretim yapamayan, milli ekonomi yaratamayan ülkeleri gelecekte çok zorlu günlerin beklediğini öngörmek hiç de zor değil. Piyasaların günlük veya kısa süreli dalgalanmalarına bakılmaksızın, üretim ve yatırımlarını sürdüren yerli sanayi şirketlerinin, ülkemizin sadece ekonomisi için değil aynı zamanda ekonomik bağımsızlığı için de en önemli aktörler olduğunu bir kez daha görme şansı yakaladık.
Araştırmalar gösteriyor ki; önümüzdeki 30 yıl tüm yediğimiz gıdadan tükettiğimiz ürünlere kadar tüm alışkanlıklarımız, olumlu anlamda yıkıcı teknolojilerin gelişmesiyle dönüşüme uğrayacak. Dünyada bu teknolojilere ayrılması beklenen kaynağın 150 trilyon dolar civarında olması öngörülüyor. Bu dönüşümün en önemli üç sacayağı ise Biyoteknoloji, Mühendislik ve Yapay Zeka olacak. Bu alanlarda ilerleme kaydeden ülkeler zenginleşirken, küresel rekabet gücünde de önemli bir avantaj yakalayacaklar. LIVYZM bugün, biyoteknolojik yöntemlerle, üretimde (fermantasyon) kullanılacak mikroorganizmaların geliştirilmesi, üretim/fermantasyon süreçlerinin oluşturulması, endüstriyel ölçekte biyoteknolojik üretim/fermantasyon yapılması ve bu üretimin gerçekleştirileceği fabrikanın kurulması gibi 4 farklı, birbirinden bağımsız disiplinin tamamını kendi bünyesinde barındıran, dünyadaki nadir şirketlerden birisi olarak konumlanıyor. Buradan hareketle; LIVZYM'de kazanılan deneyim ve oluşturulan altyapıyla, Türkiye'nin biyoteknoloji üretimi alanında yakalayacağı ivmeye önemli oranda katkı sağlamak öncelikli amacımız.
Gıda fiyatlarındaki artış ve hatta daha ötesini düşünürsek, dünyayı bekleyen kıtlık riskine karşı yerli enzim nasıl bir aktör olacak?
Covid-19 salgınıyla birlikte gıda ve tarımın geleceği de kritik bir önem düzeyine taşındı. Çok değil, sadece 30 yıl içinde, dünya nüfusunun 10 milyarı aşması bekleniyor. Bu nüfusu beslemek için ise gıda üretiminin en az yüzde 50 artırılması şart. Öte yandan Birleşmiş Milletler raporları, kuraklık ve iklim krizi nedeni ile üretimin bırakın artmayı her geçen gün azaldığını ortaya koyuyor. İşte dünyayı bekleyen bu tehdide çözüm arayan alanların başında biyoteknoloji ve endüstriyel enzim var. Enzimler, gıda ve tarım alanında sunduğu çözümlerle, dünyanın sürdürülebilirliğine katkı sağlıyor. Çünkü enzim, kullanıldığı tüm sektörlerde üretim hızını ve verimini artırıyor, temiz su kaynaklarının korunmasını sağlıyor. OECD ve AB'nin çeşitli araştırmalarına göre, enzimler daha önceleri bu iş için kullanılan kimyasal katalizörlerin yerini aldığı için, karbon salımını azaltıyor, su ve enerji tasarrufu sağlıyor. Sıfır atıkla üretimi mümkün kıldığı için hem çevreyi hem de insan sağlığını koruyor. Enzimin yoğun kullanıldığı gıda sektöründe, örneğin unlu mamullerin üretim süreçlerinde verimlilik artırılırken, aynı ürünlerin tadında, dokusunda ve görünümünde iyileşme elde ediliyor. Daha az kimyasal ve daha az şeker kullanımı ile daha sağlıklı ürünler elde edilirken, raf ömrünün uzamasıyla atıklar azaltılarak sürdürülebilirliğe katkı sağlanıyor. Dolayısıyla gıda endüstrisinin geleceğinin şekillenmesinde ve gıdanın sürdürülebilirliği konusunda endüstriyle enzimlere ihtiyacımızın gittikçe artacağını söylemek hiç de yanlış olmaz.
Önümüzdeki 5 yıllık hedefleriniz nedir?
LIVZYM'de kazanılan deneyim ve oluşturulan altyapı, Türkiye'nin biyo-teknoloji üretimi alanında ilerlemesi için de önemli bir adım niteliği taşıyor. LIVZYM'in üretim stratejilerinde öncelikli alanı gıda ve yem; yakın zamanda bu alanların genişlemesi ve şirketin piyasaya sunduğu enzim portföyünde 10 farklı enzime ulaşmayı; 5 yıla kadar da piyasada en çok talep gören 20-25 enzimi portföyümüze katmayı planlıyoruz. Hedefimiz beş yıl içinde Türkiye'nin enzim ihtiyacının dörtte birini karşılar hale gelmek. Yine aynı süreçte üretimin yarısından fazlasını ihraç etmeyi planlıyoruz. Batı Avrupa'ya ihracatımız, bu kapsamdaki ilk somut adımımız oldu.
Dr. Serdar Uysal Hakkında:
Dr. Serdar Uysal, İTÜ'deki lisans ve yüksek lisans eğitimini takiben gittiği ABD'de 13 yıl boyunca farklı ve seçkin üniversitelerde bilimsel çalışmalar yürüttü. MIT (Massachusetts Institute of Technology)'deki eğitiminin ardından Chicago Üniversitesi'nde Moleküler Biyoloji ve Biyokimya alanında doktora yapan Uysal, Harvard Üniversitesi'nde ise doktora sonrası araştırmacı sıfatıyla altı yıl araştırmalarını sürdürdü. "Biyoteknoloji alanında ne yaparsam ülkemi bir adım öne geçiririm?" düşüncesi ve hayaliyle yola çıkan Serdar Uysal, Türkiye'nin endüstriyel enzim alanındaki yüzde 100 dışa bağımlılığını sonlandırma hedefiyle LIVZYM'i kurdu. Dr. Serdar Uysal aynı zamanda tersine beyin göçü kapsamında kurulumunu organize ettiği, Bezmialem Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsü'nün Müdür Yardımcılığı görevini de yürütüyor.