ONURCAN BAL FED Başkanı Powell; önceki hafta Jackson Hole Sempozyumu'nda gerçekleştirdiği konuşmasında, enflasyonun yüksek seyretmeye devam ettiğini, gerekmesi halinde ek faiz artışına gidilebileceğini ve enflasyonda anlamlı düşüş görülünceye kadar faiz oranlarını kısıtlayıcı seviyelerde tutmaya devam edeceklerini vurguladı. Powell'ın açıklamaları ve FED üyelerinden gelen şahin tondaki mesajların etkisiyle FED'e ilişkin sıkılaşma endişeleri son dönemde artış kaydetmişti. Geçen hafta başında piyasaların yıl sonuna kadar FED'in bir faiz artırımına daha gitmesini yüzde 55 civarında bir ihtimalle fiyatlarken, geçen hafta içerisinde ABD'de açıklanan ekonomik veriler, FED'in gelecek aylarda faiz artırımına gideceğine dair beklentileri azalttı. Çarşamba günü açıklanan açık iş sayısı, temmuz ayında 8 milyon 827 bin olarak açıklandı ve 2021 Mart ayından bu yana en düşük seviyesini gördü. ADP özel sektör istihdam rakamları ağustos ayında 190 bin olan beklentinin altında 177 bin olarak açıklandı. ABD'de temmuz sonunda yüzde 2.4 olarak açıklanan ikinci çeyrek büyüme verisi perşembe günkü ikinci okumasında şirket yatırımlarındaki yavaşlamanın etkisiyle aşağı yönlü revize edildi ve yüzde 2.1 olarak gerçekleşti. FED'in yakından takip ettiği çekirdek kişisel tüketim harcamaları fiyat endeksi beklentilerle uyumlu olarak aylık bazda yüzde 0,2 oranında artış kaydetti ve yıllık bazda yüzde 4.2 olarak gerçekleşti. Böylece çekirdek kişisel tüketim harcamaları 2020'den bu yana en düşük yükselişini kaydetti. Ekonomik veri akışları sonrasında FED'e ilişkin sıkılaşma endişeleri yatışma kaydetti ve yıl sonuna kadar bir kez daha faiz artırımına gidilebileceğine ilişkin beklentiler yüzde 50'nin altına geriledi. Buna bağlı olarak geçen hafta içerisinde ABD tahvil faizlerinde düşüşler etkili oldu. ABD 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 4.36'lı seviyelerden yüzde 4.10'un altındaki seviyelere, iki yıllık faizleri de yüzde 5.11'lerden yüzde 4.80'in altındaki seviyeleri test etti. Tahvil faizlerindeki düşüş ve sıkılaşma endişelerinin azalması küresel risk iştahını desteklerken, küresel hisse piyasalarında ve emtialarda yükselişler kaydedildi. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere FED'in sıkılaşma döngüsünün sonuna geldiğimizi ve önümüzdeki süreçte faizlerin ne kadar uzun süre yüksek tutulacağına ilişkin tartışmaların ana gündemi oluşturacağı görüşümüzü koruyoruz. Önümüzdeki süreçte açıklanacak enflasyon ve istihdam başta olmak üzere açıklanacak ekonomik veriler, FED'in alacağı kararlar ve küresel risk iştahının seyri üzerinde belirleyici olmaya devam edecektir.
TARIM DIŞI İSTİHDAM VERİSİ ÖN PLANDAYDI
Geçen hafta içinde ABD'de açıklanan ekonomik veriler FED'e ilişkin sıkılaşma endişelerini yatıştırarak küresel risk iştahını desteklerken, cuma günü açıklanan tarım dışı istihdam verileri sonrasında FED'e ilişkin faiz artırım beklentilerindeki zayıflama derinleşti. Tarım dışı istihdam verisi ağustos ayında 170 bin piyasa beklentisinin üzerinde 187 bin olarak açıklandı. Cari rakamın beklentileri aşmasına karşın önceki ay 187 bin olarak açıklanan veri ise 157 bine revize edildi. İşsizlik oranının yüzde 3.5 olarak korunması beklenirken, ağustos ayında işsizlik rakamı yüzde 3.8 olarak açıklandı. Ortalama saatlik kazançlar aylık bazda yüzde 0,2 oranında artış kaydederek yıllık bazda yüzde 4.3 olarak gerçekleşti. Tarım dışı istihdamda önceki ayki verinin aşağı yönlü revize edilmesi ve işsizlik oranındaki artışın etkisiyle FED'e ilişkin faiz artırım beklentileri ciddi ölçüde zayıfladı. Veri sonrasında ek bir faiz artış olasılığı yüzde 40'ın da altına geldi.
ECB'NİN SIKILAŞMA ADIMLARI DEVAM EDEBİLİR
Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde'ın Jackson Hole Sempozyumu'nda gerçekleştirdiği konuşmasında 14 Eylül'de gerçekleşecek para politikası toplantısına ve faiz politikasına ilişkin net bir sinyal vermemesi, piyasalarda faiz tartışmalarını gündeme getirdi. ECB Üyesi Martins Kazaks yüksek faizlerden yana olmanın daha yerinde olduğunu belirtirken, ECB üyesi Mario Centeno geçmiş faiz artışlarının etkilerini ölçmeleri gerektiğini belirterek temkinli yaklaşım önerdi. ECB Yönetim Konseyi Üyesi ve Avusturya Merkez Bankası Başkanı Robert Holzmann, Euro Bölgesi'nde enflasyonun öngörülenden daha ısrarcı seyrettiğini ve ECB'nin bu nedenle faiz artışlarına eylül ayında ara vermemesi gerektiğini söyledi. ECB üyeleri arasında görüş ayrılıkları olsa da ağırlıklı görüşün eylülde 25 baz puanlık bir faiz artırımına giderek sonrasında veri odaklı bir yaklaşımla beklemeye geçilmesi yönünde olduğu görülüyor. Temmuz ayı toplantı tutanakları da ECB üyelerinin ekonominin resesyona girmesinden ziyade enflasyonun hedefe dönmemesinden daha fazla endişe duyduğunu ortaya koydu. Euro Bölgesi'nde perşembe günü açıklanan ağustos ayı öncü TÜFE verisi yüzde 0,4 olan piyasa beklentisinin üzerinde aylık bazda yüzde 0,6 oranında artış kaydetti ve yıllık TÜFE değişim göstermeyerek yüzde 5.3 seviyesinde kaldı. ECB'nin enflasyonist risklerin devam etmesine bağlı olarak 14 Eylül'deki toplantısında 25 baz puanlık faiz artışına gidebileceğini ancak sonrasında ekonomik görünümdeki zayıflamanın etkisiyle veri odaklı bir yaklaşımla beklemeye geçeceğini değerlendiriyoruz.
ÇİN'DEN EKONOMİ VE PİYASALARA DESTEK ADIMLARI
Çin'de yetkili otoriteler, ekonomik görünümdeki zayıflığın etkisiyle kötü bir performans ortaya koyan borsayı desteklemek amacıyla, kaldıraçlı işlemlerdeki teminat oranları ile hisse alımlarındaki damga vergisini düşürdü ve büyük hissedarların hisse satışlarını sınırlandırdı. Hisse piyasalarına yönelik alınan önlemler ile Çin'de kamu bankalarının bir yıl içinde üçüncü kez mevduat faizlerinde indirime gitmeyi değerlendirdiğine ilişkin haber akışı, Çin borsalarını geçen hafta destekleyen gelişmeler oldu. Çin'de ekonomik görünümdeki zayıflama ve özellikle gayrimenkul sektöründeki ciddi sorunlar nedeniyle Çin Merkez Bankası (PBOC), bu yıl ilk kez bankaların rezerv olarak tutması gereken döviz mevduatı miktarını (zorunlu karşılık oranı) azaltacağını duyurdu. PBOC, 15 Eylül'den itibaren finansal kurumların tutması gereken rezerv oranı yüzde 6 seviyesinden 200 baz puan düşürerek yüzde 4'e çekti. Çin ekonomisinin ortaya koyacağı büyüme performansı küresel talep koşulları açısından da önem taşıyor.