Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Çin ziyareti, peşi sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesine katılımı ve burada Çin lideri Xi Jinping'le görüşmesi ikili ilişkilerin siyasi zeminini diri tutmak adına önemli adımlardı. Özellikle Hakan Fidan'ın Xinjiang Uygur Özerk Bölgesini ziyaret etmesi, Türk-Çin ilişkilerindeki en netameli konunun bir tabu olmaktan çıkarılması adına önemli bir gelişmedir. Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Xi Jinping'i Türkiye'ye davet etmesi ve henüz Çin Cumhurbaşkanı olarak Türkiye'yi ziyaret etmemiş Xi'nin bu davete olumlu yaklaşması, iki tarafın da ikili ilişkilerde ciddi bir atılım beklediğinin işaretidir. Bu davet, iki ülkenin sadece ikili düzeyde değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel meselelerde de işbirliğini artırma arzusunu yansıtmaktadır.
İkili ilişkilerdeki bu üst düzey enerjinin, endüstriyel alandaki işbirliğinde de bir 'elektriklenmeye' yol açtığını görüyoruz. Son yıllarda Türkiye otomobil pazarında Çinli markalara olan ilgi hızla artmaktadır. 2022 yılında Türkiye'de satılan elektrikli araçların yüzde 30'u Çin menşeli markalardı. Özellikle MG ve Chery gibi markalar, uygun fiyat ve yüksek teknoloji sunarak Türk tüketicisinin ilgisini çekmeyi başarmıştır. Bu eğilim, Türkiye pazarının Çinli otomobil üreticileri için önemli bir potansiyel taşıdığını göstermektedir.
Türkiye ile Çin arasında elektrikli otomobil (EV) alanında işbirliği hızla artmaktadır. Bu işbirliğinin son örneği, Çin'in ve dünyanın önde gelen EV üreticilerinden BYD'nin Türkiye'de fabrika kurma kararı olmuştur. Anlaşma çerçevesinde, BYD'nin Türkiye'de yaklaşık 1 milyar dolarlık yatırımla yıllık 150 bin araç kapasiteli elektrikli ve şarj edilebilir hibrit otomobil üretim tesisi ile sürdürülebilir mobilite teknolojilerine yönelik AR-GE merkezi kurması öngörülüyor. 2026 sonunda üretime başlaması hedeflenen tesiste, 5 bin kişiye kadar doğrudan istihdam sağlanması planlanıyor.
Bu bağlamda Ankara'nın Çin'de hem resmi kurumlar hem de şirketler nezdinde aylardır sürdürdüğü çabanın da sonuç verdiğini görüyoruz. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Kacır 2023 yılının Aralık ayındaki Çin ziyaretinde 8 şehirde temaslarda bulunarak 7 şirketi ziyaret etmişti. Kacır, o ziyaret kapsamında Shenzen'de dünyanın en büyük elektrikli araç üreticisi BYD'nin Başkanı Wang Chuanfu ve ekibiyle bir araya gelmişti. O ziyaretin üzerinden bir yıl geçmeden BYD'nin Türkiye'de yatırım kararını açıklaması iki taraf için de önemli bir kazanım olmuştur.
Türk iş gücü Çin'in gelişmiş üretim teknikleriyle tanışacak
Türkiye, stratejik konumu ve güçlü üretim altyapısıyla Çinli şirketler için cazip bir yatırım merkezi haline geliyor. BYD'nin Türkiye'de kuracağı fabrika, hem Türk otomotiv sektörü hem de Çinli üreticiler için çeşitli avantajlar sunmaktadır. Türkiye'deki bu yatırım, yerel istihdamı artıracak ve teknoloji transferini hızlandıracaktır. Türk iş gücü, Çin'in gelişmiş üretim teknikleri ve yenilikçi teknolojileri ile buluşarak, yerel otomotiv endüstrisinin rekabet gücünü artıracaktır.
Ayrıca BYD'nin Türkiye'de kurmayı planladığı fabrika, Tesla'nın daha önce Şanghay'da kurduğu fabrika gibi bir "catfish etkisi" yaratabilir. Catfish effect, rekabet ortamında bir oyuncunun diğerlerini daha yenilikçi, verimli ve rekabetçi hale getirmesi durumunu ifade eder. Bu, bir tür motivasyon veya harekete geçirici etki olarak düşünülebilir. Tesla, 2019 yılında Şanghay'da Gigafactory 3'ü açarak Çin pazarına güçlü bir giriş yaptı. Bu yatırım, Çin'deki yerel EV üreticilerini ve hatta geleneksel otomobil üreticilerini daha yenilikçi ve rekabetçi olmaya zorladı. Tesla'nın varlığı, Çin EV pazarının hızlı büyümesini teşvik etti ve ülkenin EV teknolojisindeki ilerlemesini hızlandırdı. BYD'nin Türkiye'de kuracağı fabrika, benzer bir etki yaratma potansiyeline sahiptir. Yeni fabrika, istihdam olanakları yaratarak ve yerel tedarik zincirlerini güçlendirerek Türkiye ekonomisine katkıda bulunabilir. Ayrıca, EV teknolojilerinin gelişimi için bir merkez haline gelme potansiyeli taşıyan Türkiye, bu yatırımla küresel pazarda daha güçlü bir oyuncu olabilir.
Türk otomotiv sektöründe 8'i küresel marka olmak üzere 13 marka üretim yapıyor. 2002'de yaklaşık 300 bin olan araç üretimi geçen yıl 1 milyon 400 bini aştı. Türkiye, yatırımcılar için Gümrük Birliği yoluyla Avrupa pazarına ve 23 ülkeyle imzalamış olduğu serbest ticaret anlaşmalarıyla pek çok ihracat pazarına erişim kapısı olmaya devam ediyor.
Çinli şirketler açısından bakıldığında, Türkiye'deki yatırımlar, Avrupa ve Orta Doğu pazarlarına erişimi kolaylaştırmaktadır. Türkiye'nin coğrafi konumu, lojistik avantajlar sunmakta ve Çinli üreticilerin bu bölgelere daha hızlı ve düşük maliyetle ulaşmasını sağlamaktadır. Ayrıca Türkiye'nin dahil olduğu çeşitli serbest ticaret anlaşmaları sayesinde, Çinli şirketler daha geniş bir pazar erişimine sahip olmaktadır.
Bu işbirliği, küresel otomotiv sektörü için de önem taşıyor. Çinli EV üreticilerinin Türkiye'deki varlığı, Avrupa pazarında rekabetin artmasına neden olacaktır. Bu durum, tüketicilere daha fazla seçenek sunarken, fiyatların da rekabetçi seviyelerde kalmasını sağlayacaktır. Ayrıca, bu tür yatırımlar, küresel ölçekte sürdürülebilir ve çevre dostu ulaşım çözümlerinin yaygınlaşmasına katkıda bulunacaktır.
Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) 2023 raporuna göre, dünya genelinde elektrikli araç satışları yüzde 50 artış göstermiş ve bu artışın büyük bir kısmı Çinli üreticilerden kaynaklanmıştır. Bloomberg Economics'in tahminlerine göre, EV endüstrisi 2026 itibarıyla Çin'in gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 2,7'sine katkıda bulunabilir. Ayrıca yeni enerji kaynakları Çin'in ihracatının gözdeleri olarak öne çıkmaktadır. Çin'in batarya, elektrikli otomobil ve güneş paneli ihracatı geçen yıl rekor seviyelere ulaştı. Çin'in gelecekteki ekonomik büyümesi için hayati önem taşıyan bu üç ürünün yurtdışı satışları geçen yıl beşte birden fazla artışla 150 milyar doların üzerine çıktı. BYD ve Nio gibi Çinli firmalar geçen yıl yaklaşık 10 milyon EV üretti ve bu küresel üretimin neredeyse yüde 70'ine tekabül etti. Çin'in resmi verilerine göre 1,5 milyondan fazla araç ihraç edildi ve bu tek bir yılda yüzde 64'lük artış anlamına geliyor.
Çin'in EV üreticilerinin benzersiz yükselişi, diğer ülkeler için endüstriyel politikanın nasıl başarılı olabileceğine dair dersler içeriyor. Çin'in bu alandaki başarıları sadece devlet sübvansiyonlarından kaynaklansaydı, Çin uçaktan yarı iletkenlere kadar her sektörde şampiyon olurdu. Dolayısıyla Çin'in bu alandaki deneyiminden alınacak ders sadece sübvansiyon olmamalı.
Çin deneyiminden alınacak ders sübvansiyon olmamalı
Çin hükümeti tüm yumurtalarını aynı sepete koymadı. CATL'nin ötesinde, BYD, NIO, Xpeng ve daha sonra Huawei gibi şirketler EV sektörüne önemli katkılarda bulundu. BYD'nin kayda değer başarısı -2022'de tek başına 1,86 milyondan fazla araç satarak yıllık yüzde 149'luk bir artışa işaret etti- Çin'in yoğun iç rekabeti nasıl yarattığının, sektörde inovasyonu ve verimliliği nasıl yönlendirdiğinin bir kanıtıdır.
Çin'in EV'lerle ilgili bir diğer vizyoner stratejisi, pazarın ihtiyaç duymasından çok önce 1,3 milyondan fazla halka açık şarj istasyonu kurarak tüketici altyapısındaki temel darboğazları önceden ortadan kaldırmaktır. 2024 itibarıyla Çin, dünyadaki en büyük EV şarj altyapısı ağına sahip. Bu kapsamlı ağ, EV'lerin yaygın olarak benimsenmesini destekleyerek tüketiciler arasındaki menzil kaygısını hafifletti.
Erdoğan teşvik paketini açıkladı: HIT-30
Çin'in başarısının analiz edilmesi, Türkiye'de yerli bir EV endüstrisinin nasıl geliştirilip büyütülebileceğine dair ilham sağlayabilir. Türkiye'de kendi kendini idame ettirebilen yerli bir EV endüstrisi ve batarya üretimi yaratmak, tüketiciler için EV maliyetlerini önemli ölçüde azaltabilir ve böylece EV'lere olan talebi artırabilir.
Çin'deki uygulamaların ABD ve AB başta olmak üzere EV endüstrisinin geliştirmek isteyen pek çok ülke ve bölgede uygulandığı görülüyor. Türkiye'nin yüksek teknoloji üretimi alanında kısa süre önce açıkladığı teşvikler, Çin'in on yıl önce attığı adımlara benziyor. Türkiye HIT-30 programı ile 2030 yılına kadar vergi destekleri, hibe destekleri ve pazar geliştirme desteklerini kapsayan 30 milyar dolarlık kaynağı yüksek teknoloji alanlarına yönlendirecek. EV alanında üretim kapasitesini yıllık en az 1 milyon adede çıkarmayı öngören 5 milyar dolarlık teşvik paketi açıklandı. Batarya alanında 2030 yılına kadar 80 gigavatsaatlik bir kapasite inşa ederek bölgesel bir üretim üssü olma hedefi ortaya konuldu. Türkiye, 2053 net sıfır emisyon hedefleri doğrultusunda alüminyum, çelik, gübre ve çimento olmak üzere 4 sektörde mevcut tesislerin uyumu ve yeni kapasitelerin karbonsuzlaşma gereksinimleri için 2053 yılına dek 71 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı öngörüyor.
Türkiye 2028'e kadar yüksek teknoloji ihracatını 9,1 milyar dolardan 19,5 milyar dolara, yüksek ve orta-yüksek teknolojili sektörlerin imalat sanayi ihracatı içerisindeki payını yüzde 40,3'ten 49,5'e çıkarmayı hedefliyor.
Enerji devrimi ve yeni bir dünya düzeni
Dünya, tarih boyunca birçok derin dönüşüm sürecinden geçti; ancak içinde bulunduğumuz çağda, bu değişimlerin en kapsamlılarından birine tanıklık ediyoruz. Alışageldiğimiz paradigmalar yerini yeni kavramlar ve yaklaşımlara bırakıyor. Bu süreçte yaşanan enerji dönüşümü, küresel değişimin temel taşlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. İki büyük dönüşümün eşzamanlı ilerleyişi, geleceğin dünyasının nasıl şekilleneceğine dair önemli ipuçları sunuyor.
Yüzyıllardır fosil yakıtlar, sanayileşmenin ve ekonomik büyümenin motor gücü oldu. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi kaynaklar, sanayinin gelişmesini sağlarken, aynı zamanda çevresel tahribata ve iklim değişikliğine neden oldu. Bu geleneksel enerji paradigması, sürdürülebilirlik krizine cevap veremez hale geldi ve yerini yenilenebilir enerji kaynaklarına bırakmaya başladı. Günümüzde, güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynakları, enerji üretiminde giderek daha büyük bir pay alıyor. Bu dönüşüm, sadece çevresel kaygılarla değil, aynı zamanda ekonomik ve politik sebeplerle de hız kazanıyor. Yenilenebilir enerji, enerji bağımsızlığını artırırken, enerji maliyetlerini düşürme ve yeni iş olanakları yaratma potansiyeli taşıyor. Enerji dönüşümü, küresel güç dengelerinde de önemli değişimlere yol açıyor. Fosil yakıt rezervlerine sahip ülkeler, enerji politikalarını yeniden gözden geçirirken, yenilenebilir enerji teknolojilerinde lider olan ülkeler, yeni bir ekonomik ve politik güç merkezi haline geliyor. Bu süreç, uluslararası ilişkilerde ve ticaret ağlarında köklü değişikliklere neden oluyor.
Yeni dünya düzeni, sürdürülebilirlik ve yenilikçilik üzerine kurulu olacak. Enerji dönüşümü, sadece enerji üretim ve tüketim alışkanlıklarımızı değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal yapılarımızı da derinden etkileyecek. Yenilenebilir enerjiye geçiş, teknolojik ilerlemeleri ve inovasyonu da teşvik ediyor. Enerji depolama, akıllı şebekeler ve enerji verimliliği gibi alanlarda yapılan yenilikler, enerji dönüşümünün önünü açıyor.
Bu bağlamda, Türkiye ile Çin arasında gelişen ilişkiler, enerji dönüşümünün sunduğu fırsatları en iyi şekilde değerlendirme potansiyeline sahiptir. Bu işbirliği, her iki ülkenin de stratejik hedeflerine ulaşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Ekonomik ilişkilerin yanı sıra, siyasi ve jeopolitik dinamiklerin de bu işbirliğine katkı sağladığı görülmektedir. Türkiye ve Çin'in, küresel ölçekte dengeleri değiştirebilecek potansiyele sahip ilişkileri, önümüzdeki yıllarda daha da derinleşebilir.
Türkiye-Çin ilişkilerinin artık ikili boyutunun ötesinde bir derinlik taşıdığını görüyoruz. Bu işbirliği, hem bölgesel hem de küresel istikrar ve kalkınma açısından büyük önem taşımaktadır. Doğu Afrika, Orta Asya ve giderek Orta Doğu, Ankara-Pekin ilişkilerinin çok boyutlu tarafının sahaları olarak öne çıkıyor. Türkiye ve Çin savunma sanayi ve bazı diğer alanlarda rekabet edebilecek olsa da diplomasi alanında Türk-Çin iş birliği, Ukrayna'dan Filistin'e birçok krizin çözümünde etkili inisiyatifler üretebilir ve bu sayede dünya barışına muazzam katkılar sağlanabilir. Dünya derin bir değişimden geçerken, Ankara ve Pekin ikili ilişkilerini değişen paradigmalara göre ayarlamanın yollarını arıyor.