ALEV RİGEL Milyarlarca kullanıcının; bilgisayarlarından, tabletlerinden, cep telefonlarından, istedikleri bilgiye anında ulaşabilmelerini sağlayan bir deha göçtü bu dünyadan. Adı, Gordon Moore'du. Elektronik beyinleri avucumuza sığan cihazlar haline getiren mucizevi isimdi. Hawaii'deki evinde, çevresini saran sevdiklerinin yanında huzur içinde son nefesini verdi. Bu üzücü kaybı, Intel'in sitesinden aktarıyoruz:
"Intel ve Gordon&Betty Moore Vakfı, şirketin ortak kurucusu Gordon Moore'un 94 yaşında kaybını üzüntüyle açıklar. Moore ve uzun süreli meslektaşı Robert Noyce, Intel'i 1968 yılının temmuz ayında kurdu. Moore 1975'te şirketin başkanı oldu. Kendisi 1997'de emeritus başkan ilan edildi ve 2006'ya kadar şirket yönetiminde söz sahibi olarak kaldı (Emeritus, son görevinin rütbesini, fahri bir unvan olarak yaşamının sonuna kadar taşımasına izin verilen kişi demektir). Hayatı boyuncu bütün enerjisini, hayır işlerinde, çevre korunmasında, sağlık hizmetlerinde ve bilimde yoğunlaştırdı. 23 yıl önce kurduğu Gordon&Betty Moore Vakfı'ndan hayır kurumlarına 5.1 milyar dolardan fazla bağış yaptı. Vakfın başkanı Harvey Fineberg'e göre Gordon Moore ile çalışan herkes, bilgisayarlardan önce alçak gönüllü ve cömert olmayı ondan öğrendi. Gelecek kuşaklara daha iyi bir dünya bırakmak için çalıştı. Bugün hepimizin hayatını değiştiren, kolaylaştıran buluşların altında onun imzası var."
Intel CEO'su Pat Gelsinger da "Onun mirasını ileriye götürme görevi bize düşüyor ki bunu layıkıyla yapmak için elimizden gelen çabayı göstereceğiz" şeklinde konuştu.
İKİ BÜYÜK ŞANSI ÇOK İYİ DEĞERLENDİRDİ
Moore, hayatının dönüm noktası olan 1950 yılında, karşısına çıkan iki büyük şansı, çok iyi değerlendirmeyi bildi. Birincisi "zor zamanlarımdaki kurtarıcım" dediği Betty Irene Whitaker'la evlendi. İkincisi, transistör yeni icat edilmişti. Bu buluşun, elektronik dünyasının her alanında kullanılabileceğini fark etti. Muazzam bir potansiyeldi bu.
Günümüzden 70 yıl önce bilgisayarlar, salonları dolduran, kullanımı uzmanlık gerektiren devasa, hantal cihazlardı. Ekranları yoktu. Sonuçlar, delikli kartlara işleniyordu. Bu kartların okunması ve değerlendirilmesi de çok zordu ve bilim insanlarından başkasının yapabileceği bir iş değildi. Bilgisayarların arkasındaki bir başka deha Bill Gates bile bu cihazların gelecekte sadece laboratuarlarda kullanılabileceğini söylemişti. Oysa Moore, bilgisayar devrimi başlamadan önce otomobil ve iletişim sektörlerinde bu harika cihazın yaygın bir biçimde kullanılacağını öngörmüştü. Üstelik bilgisayarların karmaşık dünyasını anlayamayanların bile merkezi bir sisteme bağlanarak masaüstü bilgisayarları kullanabileceğine inanmıştı.
Moore 1957'de, kurucusu olduğu Fairchild Semiconductor şirketinin laboratuarına katılarak transistör ve entegre devrelerin ticari olarak yapımı yöntemleriyle uğraştı (Fairchild Semiconductor, 1987'de National Semiconductor'a satıldı ve daha sonra birkaç kez daha el değiştirdi). 1968'de arkadaşı Robert Noyce (1927-1990) ile birlikte şirketten ayrıldılar ve Intel'i kurdular (Lakabı, "Silikon Vadisi'nin Belediye Başkanı" olan Noyce, entegre devrelerin mucidiydi. O zamanlar bir entegre devrede beş transistör vardı. Silikon Vadisi adını, 1971'de Amerikalı gazeteci Don Hoefler koymuştu). Moore, 2008 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda o günleri anlatırken "Bütün yapmaya çalıştığımız şey, mikroçiplerin üzerine daha çok bilgi yüklemek ve elektronik ürünlerin ucuzlamasını sağlamaktı" diyecekti. Bunu başarmasaydı bugün Apple, Facebook, Google gibi dünya devi şirketler olmayacaktı. Onunla tanışan her bilgisayarcı, her yönetici, "Moore ile tokalaşmaktan, kendisiyle birkaç cümlelik de olsa bir diyalog içine girmiş olmaktan dolayı ölesiye mutluyum" ifadesini ya da benzer bir cümleyi kuruyordu.
HER BİREYİN YAŞAMINA DOKUNDU VE…
Moore, dünyadaki her bireyin yaşamına dokunmakla kalmadı. Vakfı, çevresel konularda da önemli roller oynadı. Amazon nehri ve etrafındaki doğal hayatın korunmasında, ABD, Kanada ve Rusya'daki akarsularda somon yollarının barajlarla kesilmemesinde, vakfının çabaları küçümsenemezdi (Bu nehirlerde, hidroelektrik santraller kuruluyor. Ama somonların geçişi için bir kenarda suyolu bırakılıyor).
Moore önce 1990'da başkan baba Bush'un, 2002'de de başkan oğul Bush'un en yüksek başkanlık madalyasıyla ödüllendirildi. Şirketlerden, sivil toplum kuruluşlarından aldığı ödül ve nişanlar sayılamıyor bile.
MOORE YASASI
Moore'dan söz etmişken, Moore yasasını atlayamayız. Moore'a göre, bilgisayarların en önemli parçaları olan entegre devrelerdeki transistör sayısı, her iki yılda bir, "ikiye" katlanacaktı. Moore, bu tahmini; her yıl elektronik cihazlarda kullanılan transistör sayısının yüzde 41 oranında arttığını gösteren istatistiğe dayanarak yaptı. 1960'ta Douglas Engelbart'ın "Uluslararası Solid-State Devreler Konferansı"nda yaptığı konuşmadan esinlenmişti (Bir efsaneye daha rastladık. Norveç asıllı Amerikalı mucit Engelbart / 1925-2013), bilgisayarların en kullanışlı yan ürünü mouse'u icat eden isimdi. "Solid State" de hareketli parçası olmayan elektronik donanım demektir). Moore 1965'te, "Electronics" dergisinin 35'inci kuruluş yıldönümü için verdiği röportajda tahminini yenileme gereği duydu. "Her yıl ikiye katlanacak" ifadesiyle güncelledi. Örnek de verdi. Önümüzdeki 10 yılda, çeyrek inçkarelik (1.6 cm2) alana 65 bin elektronik eleman yerleştirilebileceğini söyledi. Bugün bu rakamlara gülüyoruz. Çünkü bugün çeyrek inçkareye, mikroskopik boyutlarda "üç milyar" eleman yerleştiriliyor. Üstelik üretimde önemli bir maliyet artışı olmadan. Ama araştırma-geliştirme, üretim ve test maliyetleri her yeni jenerasyon mikroçiplerde, maliyet artışı anlamına geliyor. Bu da Moore'un İkinci Yasası'nın temelini oluşturuyor. 2010 yılında bu kapasite artış hızı yavaşladı. 2025'te de limite ulaşılacağı ileri sürülüyor. Nvidia'nın CEO'su Jensen Huang, geçen yılın eylül ayında yaptığı açıklamada, Moore yasasının "öldüğünü" söyledi (Nvidia, Silikon Vadisi merkezli bir tekno şirket. Grafik işlemciler, mobil cihazlar ve otomotiv pazarı için mikroçip üretir. Huang, 1993'ten beri başkanı). Moore tahminlerini, "benim yasalarım" diye dayatmamıştı ki. Sadece öngörüde bulunmuştu. Onları yasa haline getiren, basındı. Bu arada Jensen Huang'ın da bir yasası olduğunu hatırlatalım. Huang, bilgisayarların Grafik İşleme Üniteleri GPU'lardaki (Graphics Processing Units) mühendislik gelişmelerinin, bilgisayarların geleneksel Merkezi İşlem Üniteleri CPU'lardan (Central Processing Units) çok daha fazla olduğunu gözlemlemişti.
Zaten üreticiler bugün, mikroişlemcilerdeki transistör sayısının çokluğuna bakmıyor. Daha az transistör sayısıyla lap-top bilgisayar yapabiliyorlar. Çünkü amatör kullanıcılar, daha fazlasına ihtiyaç duymuyor.
Bilgisayar dünyasında başka yasalar da var. Koomey yasasını hiç duymuş muydunuz? Bilgi işlemde enerji verimliliği için çalışan Amerikalı araştırmacı Profesör Jonathan Koomey, 2010 yılında yazdığı bir makalede lap-top bilgisayarların bataryalarından, işlemler için çekilen enerjinin her iki buçuk yılda bir, yarı yarıya azalacağını söylüyor. Geleceğin lap-topları için çok iyi haber. Zira lap-top'larda en çok alanı, batarya işgal ediyor. Tamamen batarya ile çalıştığınız zaman da enerji, uzun süre yeterli olmuyor.