PARA EDİTÖR/ OĞUZ DEMİR Duyan kulağını tıkıyor, gören kafasını çeviriyor. Oysa bizce konu çok çok önemli. Bir yönüyle tam bir özyönetim (Bireylerin dışarıdan müdahale olmaksızın amaçlarını gerçekleştirmeleri) dersi, diğer yandan ise insanlık sorunu! Konu, dünya devi Apple ile ilgili. Ürünlerini satın almak için kuyruğa girilen şirket. Olayı en başından alırsak; Çin'in Zhengzhou şehrinde Apple'ın bir fason tesisi var. Tesisin asıl sahibi ya da tesisi işleten demek daha doğru olacak Foxconn. Bu fabrikada iPhone üretiliyor. Fabrika, halihazırda Apple'ın dünyadaki en büyük iPhone üretim merkezi.
Buraya kadar her şey normal.
Hikaye, Çinli yetkililerin Kovid ile ilgili sıfır vaka tedbirleri ile başlıyor. Malum Çin, birçok kentte ek karantina tedbirlerini devreye soktu. Bu tedbirlerin uygulandığı kentlerden biri de Apple'ın dev fason tesisinin bulunduğu şehir. Tedbirler sıkı olunca fasoncu şirketin (Tayvan merkezli) yöneticileri, 'üretim kaybı olmasın, aman Apple'a ürün yetiştireyim' diyerek tesisteki işçileri fabrikaya hapsetmiş. Günlerce hatta aylarca tesisten dışarı çıkarmamış. Dünyayla temasları kesilen, ailelerini göremeyen, her şeyden bihaber, koğuş sistemi ile çalışan işçiler de haklı olarak protestolara başlamış. Biraz daha fazla özgürlük, biraz daha aş ve serbestlik isteyen işçiler sokağa dökülmüş. -Miş'li geçmiş zamanla konuyu anlatmak, pek doğru değil aslında. Çünkü yaz aylarında başlayan gösteri ve protestolar hala sürüyor.
Protesto, bir işçinin yasal hakkı. Emeğinin karşılığı istemesi kadar doğal bir durum yok. Fabrikaya hapsedilen işçilerin eşlerini çocuklarını görmek istemeleri belli ki Apple Başkanı Tim Cook'u ve diğer şirket yöneticilerini hiç mi hiç ilgilendirmiyor. 'Bizim için önce çalışan mutluluğu, birkaç iPhone az üretelim, ama Çinli emekçiler eşlerini çocuklarını görsün. Çalışma standartları artsın. İnsani değerlere saygı, refah toplumu vs. demiyorlar mı-diyemiyorlar mı?
Belli ki diyemiyorlar. Çünkü onlar için öncelik; hissedarlarının kârını artırmak, Apple hisse değerini yukarılara taşımak, ne pahasına olursa olsun daha da çok kazanmak.
Bu arada Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), çalışma hayatında şiddetin önlenmesi için bir sözleşme hazırladı. Ancak söz konusu sözleşmeyi imzalasalar da özellikle çok uluslu şirketler uygulamada titiz davranmıyor.
Oysa Apple fabrikasındaki bu haklı protestolarda kan akmaya başladı. İşçilerin fabrikadan çıkmalarını engellemeye çalışan güvenlik görevlileri, aşırı şiddet (Görüntülerde sopalarla dövülen ve silahla vurulan protestocular mevcut) uygulayarak ölümlere neden oldu. Yani bir yönüyle iPhone'a emekçi kanı bulaştı.
Ama ilginçtir bu konuda ne ABD'deki insan hakları kurum ve kuruluşlarından ne de Apple yönetiminden hiç ses çıkmıyor. Kanlı iPhone'lar ile vitrinlerde yerlerini almaya devam ediyor. Yani kapitalizmin en vahşi yönünün sergilendiği o fabrikada üretim hala devam ediyor. Binlerce Çinli emekçi, iPhone 14'ü kuyruğa giren insanlara yetiştirmek için açlık sınırında çalışmaya zorlanıyor. Ayrıca fasoncu şirketin kötü çalışma koşulları dışında işçilere taahhüt ettiği sözleşmeyi uygulamadığı, yani çalışanlara haklarını vermedi iddiaları da var. Bu da demek oluyor ki, yapılan iş her yönüyle insan haklarına aykırı.
Yine ne yaman çelişkidir ki, orada işçiler ölürken Apple yönetimi çevreyi koruduğunu Çin'de yenilebilir enerji veren tedarikçi ile çalıştığını açıklıyor. Bu konuda neler yaptığını pazarlıyor.
Diğer yandan bir başka ironik durum da işçilerin hakkını ararken ölmelerinden çok, iPhone14 üretimindeki azalmanın batı basınında daha çok haber olması. Haber olan yerlerde ise mevcut durum, basit bir kargaşa ya da münferit bir olay gibi gösteriliyor. Oysa yukarıda da vurguladığımız gibi iPhone ürünlerine tıpkı kanlı elmasta olduğu gibi kan bulaştı.
Ve asıl önemlisi bu durum, yani kanlı üretim, tam da paradigmanın tuğlalarının yıkılmaya başladığı günlerde yaşanıyor. Tüm dünyada eski değer yargılarının oluşturduğu yapı çatırdarken… Ülkelerin, sistemlerin kısaca her kesimin geçmişiyle hesaplaşıp kendi hataları ile yüzleşmek zorunda kaldığı bir zaman diliminden söz ediyoruz. Ama belli ki vahşi kapitalizmin kuralları hiç değişmeyecek, batının ikircikli uygulamaları sürüp gidecek. Ve yine görünen o ki tüm bunlardan dolayı bir süre daha beynimiz zonklayacak ve terleyeceğiz. Ama unutmamak lazım ki, nekahetin güzel havasını; taşlar yerine oturduğu zaman solumaya başlayacağız.
Yeter ki demokrasiye, insana ve emekçi haklarına sahip çıkalım.