ALEV RİGEL Plastik alışveriş torbaları, 1933'te tesadüfen icat edildi. İngiltere'nin Northwich kentindeki kimyasal ürünler fabrikasında polietilen'in son derece ince bir hale getirilebildiği, bundan da sağlam, dayanıklı bir torbanın yapılabileceği anlaşıldı. Örnekler başarılıydı. Ama insanların günlük kullanımına sunulmadı. Onun yerine İngiliz silahlı kuvvetleri, İkinci Dünya Savaşı sırasında bu plastik torbaları, su geçirmez özelliği nedeniyle kullanışlı buldu. Aradan 32 yıl geçmiş, savaş bitmiş ama plastik torbalar hala halkın kullanması için pazarlanmamıştı. İsveç şirketi Celloplast, bu buluşun patentini aldı ve mühendis Sten Gustaf Thulin'in katkılarıyla günlük alışverişte kullanılabilir hale getirdi. Plastik torba çılgınlığı başlamıştı. 1979'da Avrupa'nın yüzde 80'inde plastik alışveriş torbaları kullanılıyordu. Plastik şirketleri, ABD piyasasına saldırmakta gecikmedi. Amerikan filmlerinde gördüğümüz, marketten aldığı ürünleri iki büyük kesekağıdı içinde eve getiren anne veya baba sahneleri artık değişmek üzereydi. 1982'de ABD'nin ünlü süpermarket zincirlerinden Safeway ve Kroger, sadece ülkede değil, bütün dünyada plastik torbaların, kağıt torbaların yerini almasına neden oldu. Bu manzarayı denizci ve araştırmacı Charles Moore değiştirecekti. 1997'de denizlerde dolaşırken su üzerinde plastik çöpler gördü. Dayanıklı ve tek kullanımlık olan bu ürünler, artık ciddi bir çevre kirliliğiydi. Okyanuslardan Everest tepesine, kutuplara kadar her yer plastik torba çöplüğü olmuştu. 2002'de plastik kirliliğine karşı ilk tedbiri alan ülke, Bangladeş oldu. Çok yüksek oranlarda yağış alan bu ülkenin su tahliye kanalları plastik torbalarla tıkanınca böyle bir tedbir almak zorunlu olmuştu. Bangladeş'i diğer ülkeler izledi, ama yeterli sayıda değil.
YILDA TRİLYONLARCA TORBA
2011'e gelindiğinde bütün dünyada her dakika, bir milyon plastik torba kullanıldığı ortaya çıktı. İnanılmaz bir rakamdı. Yılda trilyonlarca torba demekti bu. Dünya nüfusunun on binlerce katı. 2018'de nihayet önlemler alınmaya başlandı. Birleşmiş Milletler Çevre Programı UNEP (United Nations Environment Programme), dünyadaki 192 ülkeden 127'sinin, soruna çözüm bulmak için ciddi tedbirler almaya başladığını duyurdu.
Dünyanın en büyük plastik torba israfına neden olan ülkesi Japonya da sorunu halletmeye çalışan ülkeler safındaydı. Sebze ve meyvelerin plastikle paketlendiği günümüzde, bu adalar ülkesinin ne yapacağı merakla bekleniyordu. Onlar da işi "Japon usulü" çözmeye giriştiler. Plastik torbalar ve şişeler, belediyenin toplamaya yetişemediği bir seviyeye gelmişti. Plastik şişe üretimi, 2004'te 14 milyar adet iken geçen yıl 23.2 milyara çıktı. Bu rakamın sadece onda biri tekrar kullanılıyordu. Geri kalanı çöplerde, atık alanlarında veya denizlerdeydi. Bu torbalar, fosil yakıt tabanlı ürünlerden elde ediliyor. Marketlerden otomatik satış yapan makinelere kadar her yerdeler. Bu makineler, ara sokaklarda bile sıra sıra diziliyorlar. Ülkede plastik torba israfı, kişi başına yılda 32.4 kilo. Ama Japonya bu israfta ikinci. Birinciyi tahmin ettiniz. Kişi başı 88 libre (40 kilo) ile ABD. Bilim insanlarının plastik kirliliğiyle ilgili tahminleri ise tüyler ürpertici. 2050'de atık miktarı, dört katına çıkacak. Hal böyleyse 192 ülkeden 127'sinin aldığı tedbirler, göstermelik mi kalacak?
Japonya'da market ve mağazalar, plastik torba için ayrıca ücret alıyor. Ama bu yeterli olmuyor. Çok az kişi, tekrar tekrar kullanılabilen kumaş torbaları tercih ediyor. Yanında plastik su şişesi taşıyan insanların çoğaldığını gören yetkililer, başkent Tokyo'nun değişik yerlerine su dolum istasyonları kurmuşlar. MyMizu uygulamasını telefonunuza indirdiğinizde, nerede olursanız olun, size en yakın su dolum istasyonunu bulabiliyorsunuz. Eski plastik şişeyi atıp, marketten yenisini almak zorunda kalmıyorsunuz.
SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM İÇİN
Japon nezaketi dünyaca ünlü. "Japon, bir hediye verirken onun son derece gösterişli bir ambalaj içinde sunulmasını istiyor. Japonlar, paketleme takıntılıdır." Bu sözler, "Yeter artık: Mimariden Tasarıma Sürdürülebilir Yaşam için Japonya'dan Dersler" kitabının yazarı Azby Brown'a ait. Brown, şöyle devam ediyor: "Hediyeyi ne kadar süslü bir paket içinde verirseniz, karşı tarafa o kadar önem veriyorsunuz demektir. Hediyeyi alan kişi de bunu bekler. Markette satılan ürünler için de aynı düşünce hakimdir. Market işletmesi, müşterinin alımlı paketlenmiş ürünü tercih ettiğini iyi biliyor. Çünkü müşteri, iyi paketlenmiş ürünün bozulmayacağı, zedelenmeyeceği inancına sahip. Ama sonra o ürünün gösterişli ambalajının çöpe atıldığını kimse düşünmüyor."
Japonya'da marketler, önemli müşterilerin adresine arada sırada yeni ürün paketleri gönderiyor. Bu uygulama bile başlı başına bir kirlilik kaynağına dönüşüyor. Çünkü ürün, bozulmaması veya kırılmaması için kat kat plastik ambalaj içinde adrese ulaşıyor. Japonya'da açıkta ürün satılmadığından, fırından alınan ekmekler bile plastik ambalajlar içinde. Hele "karaage" (kızarmış tavuk) ve "takoyaki" (tekne şeklindeki bambu tabaklarda satılan kalamar), paketleme açısından birer israf örneği.
Japonya geçtiğimiz yaz, 1875'ten bu yana en sıcak yaz aylarını yaşadı. Bir hafta boyunca sıcaklık 35 derecenin altına düşmedi. Bu durum esnafı, ürünlerini daha koruyucu ambalajlar içinde satışa sunmaya zorluyor. Tokyo'da küçük bir market işleten Shinobu Namae, "Sattığımız ürünlerin kalitesi ile plastik sorunu arasında bir denge kurmaya çalışıyoruz. Ama bu dengeyi oluşturmak çok zor" diyor.
"Plastiksiz Japonya" hareketinin kurucusu Mona Neuhauss, ülkede al-götür restoranlarının veya büfelerinin artık müşterileri, kendi paket malzemelerini veya alışveriş torbalarını getirmeleri için teşvik ettiğini söylüyor. Başkentin ilk "sıfır israf marketi" Nue, yeni açılmış. Marketin bütün müşterilere yakın olması mümkün değil. Ama yakınlarda oturan müşteriler, paketsiz, ambalajsız ürünleri satın alıp hemen evlerine, buzdolaplarına götürebiliyor. Aeon Süpermaketleri de benzer bir uygulama içinde. Japonlar, bu marketlerin çoğalmasını bekliyor. İstatistiklere göre her Japon, evine en fazla 800 metre uzaklıktaki marketlere gidiyor. Daha uzak mesafeleri tercih etmiyor.
ASYA ÜLKELERİ BAŞI ÇEKİYOR
Dünya plastik ürünleri piyasasında başı, Asya ülkeleri çekiyor. Asya, küresel plastik üretiminin yüzde 54'ünde pay sahibi. Japonya ve Çin, en büyük üreticiler. Büyük Okyanus'daki atık plastiklerden sorumlu ülkelerin başında ise Çin, Endonezya, Filipinler, Tayland ve Vietnam geliyor. Atık plastik yönetimini en iyi beceren ülkeler ise Almanya ve Japonya. Her iki ülke de yaklaşık yüzde 80-85 oranında plastik atık dönüşümü yapıyor. Japonya, plastik atıkları ihraç da ediyor. Geçen yıl 820 bin ton plastik atığı, Malezya, Tayland ve Tayvan'a ihraç etti. Bu atıkları ithal eden ülkeler ya yakıyor (bu kez de hava kirliliğine sebep oluyor) ya da yeniden dönüşüme sokarak tekrar kullanıyor. Ama bir sorun var. Plastik atıkların gruplandırılması gerek. Bunu da insanlar, "elleriyle" yapmak zorunda.
Bir başka sorun. Doğada asla çözelmeyen plastik, zamanla mikro düzeyde partiküllere ayrılıyor. Görülmüyorlar ama bu, onların yok olduğu anlamına gelmiyor. Bilim insanları mikroplastikleri, insanların kanında ve annelerin emzirme sütünde bile tespit etti. Deniz canlılarının yüzde 90'ı, plastik kirliliğinden nasibini almış durumda. İnsana olan zararı ise hala bilinmiyor.
Asya'nın diğer büyük ekonomi ve sanayi gücü Güney Kore, her yıl yüzde 20'ye varan plastik atık artışıyla mücadele etmek için ileri tarihler veriyor. Hükümetin verdiği söze göre plastik kullanımı 2030'da azaltılmaya başlanacak. 2050'de ise plastikten arınmış bir yaşam oluşturulacak.
Bir başka sanayi kaplanına geçelim. Tayvan'da 2018'de PET şişelerin geri dönüşüm oranı yüzde 95'ti. Bu iyi bir rakam. Aynı yıl her Tayvanlı'nın ürettiği ortalama çöp miktarı günlük 850 grama düştü. Bir yıl önce bu rakam, 1.2 kiloydu.
ABD, Avustralya, Meksika, Kanada, Tayland, Avrupa Birliği ülkeleri, Ruanda, Kenya, İngiltere, Bangladeş de plastik israfıyla ilgili önlemler almış diğer ülkeler. Rakamlar tatmin edici değil, ama hiç yoktan iyi.